893 H / 1488 M. TARİHLİ AKKOYUNLU YAKUB HAN VAKFİYESİ
"13. kayseri Kültür ve San'at Haftası etkinliklerinden Erciyes Ünversitesi tarafından tertiplenen VI. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazı Sonuçları ve Sanat Tarihi Sempozyumu, 08-10 Nisan 2002 De bildiri olarak sunulmuş, VI. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazı Sonuçları ve Sanat Tarihi Sempozyumu Kayseri 2002, s.187-191.'de yayımlanmıştır. "
Sadi BAYRAM
Değişik medeniyetlere beşiklik yapmış Anadolu, Hz. Nuh zamanından bugüne kadar çeşitli uygarlıklara sahne olmuş ve bunları sinesinde barındırmıştır.
Anadolu Sultan Alparslan tarafından daha zaptedilmeden önce, Türk akıncıları, Erzurum'un Pasinler mevkiinde gelip yerleşmişler, Şerif Halil Gucudivani de vakfını 1048 yılında kurmuştur.
Anadolu Selçukluları; Sivas, Divriği, Malatya, Diyarbakır, Kayseri ve Konya gibi şehirleri vakıf eski eserlerle imâr ve ihya etmişler, bu eserlerin kıyamete kadar yaşaması, personel masrafları için de vakıflar tesis etmişlerdir.
Hayri ve sosyal ve kültürel hizmetler veren vakıflar, insanın beden temizliği için hamamlar, sağlık-beyin temizliği için dar'üşşifalar-medreseler, ruh temizliği için camiler, ekonomik bağımsızlıkları için bedestenler-arastalar, ticaret için kervansaraylar-hanlar inşa ederek, ırk, renk, dil, din farkı gözetmeden insanlığın yararına bırakmışlardır. Bu eserler şimdi bizim atalarımızdan kalan kültür miraslarımız olup, bunları gelecek nesillere olduğu gibi aktarmak, her vatandaşın asli görevidir.
Ancak vakıflar hayri ve zürri olmak üzere öncelikle ikiye ayrılmaktadır. Aslında vakıf, hayır işleri, sosyal, kültürel ; yani kamu hizmeti yapar. Zürri vakıflar ise, geliri evlâda ait olan vakıflar olup, servetini evladına bırakan, Allah rızası, insanlık sevgisinden mahrum, kendi egosunu tatmin eden vakıf türüdür. Yüksek derecedeki idarecilerin görevden mecburi ayrılmaları sırasında sultan ve padişahların arazilerine el koymalarını, malların Hazineye iadesini, malın evlatlar arasındaki taksimini önlemek amacıyla yapılmış vakıflardır. Osmanlı İmparatorluğunda XVIII. ve XIX. yüzyıllarda artmıştır. Çöküşün bir göstergesidir.
İşte bu vakıflara numune olmak üzere Fatih Sultan Mehmed'in Uzun Hasan ile yaptığı savaş esnasında Fatih Sultan Mehmed saflarına geçen Akkoyunlular dışında kalan ve başkentleri Tebriz olan Akkoyunlu Sultanı Yakup Han zamanından kalma, Azerbaycan Kadısı tarafından tasdik edilen zürri bir vakfiyeyi misal olarak gösterebiliriz.
Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıf Kayıtlar Arşivi'nde bulunan 489 numaralı defterin 49. sayfa, 5. sırasında kayıtlı Akkoyunlu Sultanı. Yakup Han zamanında, zamanın Maliye Bakanından satın alınan iki köy ve iki mezraa, Kadı, Kıvamuddin ( âlim, dinin kuvetlisi ) Abdullatif ibn Hacı Abdusselam tarafından vakfedilmiştir. 01.02.893 H./16.01.1488 M. tarihli arapça vakfiyenin günümüz Türkçesine çevrisi şöyledir :
Bütün övgüler, her şeyin sahibi olan, varlıkları eksiksiz ve kusursuz bir biçimde yöneten, ortağı ve engel olacak biri olmaksızın yarattıklarının cevher ve sıfatlarında tasarrufta bulunarak bütün zamanlar boyunca evirip çeviren Yüce Zâta aittir.
Kıyamete kadar dua, selâm ve saygı, varlıkların en üstün ve kıymetlisi olan, bütün varlıklara elçi olarak gönderilen Hz. Muhammed'e ve anlaşmazlık ve kötülük damarlarını koparan ailesi ve arkadaşlarına olsun.
Bu vakfiye; geçerli-yasal (sahih ve şer'i) ve uygulanması gerekli açık (sarih ve mer'i) bir belge olup, belirtilecek hususları içermektedir;
Sayın, değerli, olgun, halkın anlaşmazlıklarını fetvasıyla çözen (Müftü), sorunların çözümü kendisine havale edilen (el-Müvella), helâl ve haramı, iyi ile kötüyü ayıran büyük bir yargıç olan Hacı Abdusselam oğlu Kadı Kıvamüddin Abdullatif, Azerbaycan'a bağlı bir İslâm beldesi olan Zatü'l-Cevaz'a tabi Raşhor ve Kadıviranı adında iki köy ve Mam ve Ahori namında iki mezraayı, adaletli bir önder/komutan ve yönetici, Tanrı düşmanlarını cezalandıran, dostlarını ödüllendirip onurlandıran Yakup Han tarafından Devlet Hazinesinde alıp satmaya ve her türlü tasarrufa yetkili kılınan Maliye Bakanı Seyyid Melik oğlu Aka (Bay) Seyyid Ahmet'ten geçerli ve cayılamaz bir alış-veriş sonucu satın aldı.
Bu iki köy ve iki mezraa müslümanların ihtiyaçlarına sarf olunan kamuya ait taşınmazlar olup, bunların satılması hazinenin maslahatı için gerektiğinden, yetkili vekil olan Seyyid Ahmet, bu iki köy ve iki mezraayı; otlakları, dağları, dereleri, tepeleri, suları, gelirleri, vergileri vs. bütün bağlantıları ve ekleri ile beraber, geçerli para birimlerinden Tebriz gümüşü ve nakit olarak dinar cinsinden olmak üzere gerçek değerleri olan toplam elli bin dinar karşılığında Kadı Kıvamüddin'e sattı.
Satılan bu yerlerin sınırları şöyledir;
Raşhor Köyü: Doğusu Ayğır Gölü ve kısmen Mastabat ( Mastafa ? ) Köyü. Batısı Mastabat Köyü ile Norşin Köyü arasında bulunan Güngörmez ( Güngörmen ?) adlı Büyük Dere (vadi) . Bu sınır dere (vadi) yatağı boyunca devam ederek mesilin ( dere yatağının) üst tarafı Dağa, alt tarafı Yahılgan denilen yere ulaşır. Güneyi Örşemiş sınırına dayanır. Kuzeyi Seyyipan (Süphan) Dağına kadar ulaşır.
Kadıviranı ( Virankadı) Köyü: Doğusu, Çukurkeşiş yakınındaki yol. Batısı Karavülbaba ( Allah rahmet eylesin) harabesi ve Sitti adındaki göl, güneyi Bejijak harabesi, kuzeyi Kızılviran harabesi ve Öd meşhedi (türbesi?) ile çevrilidir.
Mam Mezraası; Doğusu Norşancık harabesi yakınındaki Berdenos Deresi ( Vadisi) ve bu dere ( vadi) kanalı boyunca devam edip, üst taraftan Dağa, alt taraftan ise Karataş hizasına kadar uzanır. Batısı Kurucagöl ve araba caddesine kadar Virankadı Köyü yolu, güneyi Kağıdgir harabesi, kuzeyi Kağdadin harabesi ile çevrilidir.
Ahori ( Ahuri ? ) Mezraası; Doğusu Seyyipan Dağı, batısı Çukurkeşiş sonundaki yol, güneyi Kağdadin ( Kağdadeyn ? ) sınırı, kuzeyi Virankadı kanalı ( vadi yatağı) ile çevrilidir.
Anılan bu köy ve mezraaların alım-satım, tersine ve iptaline dair bir işlem yapılması mümkün olmayacak şekilde yasalara uygun olarak geçerlidir. Bu satış sonrası, anılan yerler teslim etme ve teslim alma işlemine uygun olarak teslim edilmiş ve alan tarafından da teslim alınmıştır.
Artık hiçbir kimse, hiçbir şekilde bu alış-veriş akdini fesh ve iptal edemez. Dolayısıyla bu anılan iki köy ve iki mezraa, hiçbir engel olmaksızın alan kişinin hakkı olarak mülküdür. Başkası bu konuda hiçbir talep ve iddiada bulunamaz. Bundan sonra kim bunu bir dava konusu yaparsa, haksız ve geçersizdir. Mahkemece dinlenmez ve kabul edilmez.
Bu işlemler sonrasında satın alan kişi, satın alınan bahsi geçen yerleri, yasal yönden açık, eksiksiz ve geçerli (sahih ve mer'i) olarak asır be asır, nesil be nesil batın tertibine uygun bir şekilde vakfetti. Artık bu vakfedilen yerler rehin ve hibe olarak verilemez, değiştirilemez ve alım-satıma konu olamaz. "Kim değiştirirse vebali ona aittir. Allah işitir, bilir."
Erkek çocuklardan kimse kalmazsa, kıyamete kadar kız çocuklar bu vakıf yerlerde tasarruf yetkisine sahiptirler.
Eğer kız çocuklardan da kimse kalmazsa, anılan köy ve mezraaların mahsulü müslüman, güvenilir bir görevli ile her yıl Haremeyn'e (Mekke ve Medine'ye) gönderilecektir. Vâkıf, bu güvenilir görevliyi bu iş için mütevelli olarak atamıştır.
Vakıf işlemlerinin gerçekleşmesi ve kayıtlara geçirilmesi Safer ayının ilk on günü içinde 893 H. ( 16.01.1488 M. ) yılında olmuştur.
Şahitler:
Mevlana Mustafa oğlu Mevlana Abdullah. (Kendisinin izni ile ismi yazılmıştır),
Piri oğlu Mevlana Muhip,
Hüseyin Aka oğlu Mevlana Hasan,
Hasan Aka oğlu Şah Veli,
Ahmet Hanefi oğlu Mevlana Pir Malik,
İbrahim Aka oğlu Mahmut Aka,
Bestam oğlu Ahmet,
Seyyit Ali oğlu Yusuf,
Ebubekir oğlu Osman,
Yakup oğlu Ali,
Sofu Hüseyin oğlu Mevlana Hasan,
Dindar oğlu Ebubekir,
Münir oğlu Ahi Said.
Bütün varlıkların sahibi, besleyen ve büyüten Allah'a hamd eder, yardım dilerim.
489 numaralı defterin 48. Sayfasında siyakât yazısı ile " Vakf-ı Küre-i Raşhor ve Virankadı ve Mezraâ-i Mam ve Ahuri an Vakf-ı el-Hac Abdüsselâm der Azerbaycan tabii Nahiye-i Adilcevaz " ibaresi geçmektedir ki, bu ibareden Adilcevaz Nahiyesi'nin bir bölge adı olan Azerbaycan'a bağlı olduğu anlaşılmaktadır.
Vakfiyenin tetkikinden ;
¢ Vakfın, Akkoyunlu topraklarının büyük bir bölümünün Osmanlı topraklarına katılmasından sonra, Sultan III. Yakup Akkoyunlu zamanında yapıldığını,
¢ O tarihte Akkoyunlu Devleti Başkentinin Tebriz olduğunu,
¢ Yakup Han zamanındaki bir Maliye Bakanının isminin Seyyid Melik oğlu Aka (Bay) Seyyid Ahmet' olduğunu,
¢ Vâkıfın kadı ve müftü, babasının hacı olduğunu,
¢ Tebriz Gümüş parası ile 50.000 dinara arazinin hazineden satın alındığını ( Devlet Bakanı Sayın Kemal Derviş duyması , özelleştirme o zaman da var, yeni icat edilmemiş)
¢ Zürri bir vakıf olduğu, neslinin kesilmesinden sonra hayra dönüştüğünü,
¢ 01.02.893 H./ 16.01.1488 tarihinde vakfedilip, Osmanlılar zamanında, 15.04.1135 H./ 23.01.1723 M. tarihinde tescil edilerek Evkâf Hazinesine kaydedildiğini,
¢ Adilcevaz'a bağlı bazı yerleşim yerlerin 1488 tarihindeki isimlerini,
¢ Aygır Gölü ismi ve Gölün bugünde kullanıldığı,
¢ Mastabat Köyü'nün bugün Adilcevaz'a bağlı Yıldız Köyü olduğu,
¢ Norşin'in bugü
¢ n Adilcevaz'a bağlı Harmantepe Mahallesi olduğu,
¢ Virankadı'nın Çanakyayla Köyü olduğu,
¢ Yakupağa Dağları isminin Akkoyunlulardan intikal edebileceğinin akla geldiği,
¢ Şahitler arasında meşhur birinin bulunmadığını öğreniyoruz.
Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıf Kayıtlar Arşivi'inde Dolap 10'da kayıtlı orijinal tetkikinden :
1. 18,5 x50 cm.lik aharlı kağıtlar yapıştırılarak birleştirilmiş, birleştirme yerleri ayrıca mühürlenmiştir. Rulo boyu 300 cm.dir. Rulo ucunda 25 cm. deri yapıştırılmıştır. Mühür, 23 mm. daire şeklinde olup, dört yanında :
a.Yetim ebul-Adil..? el-Abd
b.Hüseyin Muhammed Ali
c..Musa Caferi
d. Muhammed Hasan Ali, yazılıdır.
2. Vakfiye başında , 5 Adilcevaz Kadısının elips ve daire şeklinde mühürleri ve vakfiyenin geçerliliğine dair tasdik metinleri vardır. Bunlar şunlardır:
a.Sezaver Murad Ali (?)
b.Mehmed bin Mahmud
c.Veli bin Mehmed,
d.Mehmed bin İbrahim,
e.Seyyid Yusuf el-Haseni.
3.Baştan ilk iki parçadan sonra, vakfiye ters yapıştırılmıştır.
4.Kağıdın sağ kısımdan 4 cm. boştur, sol da ise kağıdın sonuna kadar kullanılmış, boşluk bırakılmamıştır.
5. filigran yoktur.
6.Yazı cinsi sülüsdür.
Vakfiyeye iliştirilen 22x16 cm.lik arzda: Adilcevaz'da bulunan ve vakfın soyundan gelen Hüseyin ve Mahmud Osmanlı Padişahına müracaat ederek; islâmiyetin kabulünden beri vakıf olan ve kendileri tarafından kullanılan arazilerin, eldeki vakfiyenin kaybolması ihtimaline karşılık, Defterhane-i Amire'ye kaydolunmasını bir dilekçe ile 4 Rebiülahir 1135 H./ 10.01.1723 M. tarihinde talep ederler. 15 Rebiülahir 1135 H. / 23.01.1723 M. tarihine sadır olan buyrultu mucibinde, Anadolu Muhasebesine kaydolunması, bir derkenar notla buyrulur.
|