Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde Restorasyon Konusunda Büyük Hizmetler Yapan, Vakıf Mimarı,
Prof.Dr. Yılmaz Önge
Bu makale, İstanbul Vakıflar I. Bölge Müdürlüğü tarafından yayımlanan Restorasyon Dergisi, İstanbul 2015, Sayı 11, Ahde Vefâ Özel sayısı, sayfa.94-104. Sayfaları arasında yayımlanmış olup, web sitesinde yer darlığı sebebiyle resimleri konmamıştır.
Sadi BAYRAM
Mehmet Yılmaz Önge, anne tarafından Çerkeşi-zâdelere mensuptur. Çerkeş'de medfun Halvetiyye Şeyhi Pir-i sani Mustafa Çerkeşi'nin torunudur. Annesinin babası 1873-1952 yıllarında yaşamış Mehmed Bahâeddin Efendidir. Annesi Ayşe Hanım, Saffet Tanman'ın ablasıdır . Ayşe Hanım, Teyzesi Ayşe Necdet Hanım'nin oğlu Dr. Ahmet Kemâletttin Bey ile evlenmiş bu evlilikten ablası Lâle Önge ve 01.01.1935'de İstanbul Bakırköy'de Mehmet Yılmaz Önge doğmuştur.
M.Yılmaz Önge, babasının görevi münasebetiyle İlk ve orta tahslini Ankara'da , Cumhuriyetin ilk yıllarında Vakıflar Umum Müdürlüğü mimarı, Mimar Kemâlettin'in inşa ettirdiği Mimar Kemâl ilk okulunda yapmış, vakıf şerbetini burada içerek kendini vakıf eski eser ve abidelerine adamıştır. Liseyi Atatürk Lisesinde okumuş, İstanbul Teknik Üniversitesinden 1959 yılında mezun olmuş, 1959-1961 yılında vatani görevini ifâ etmiştir.
1961 tarihinde Vakıflar Genel Müdürlüğü Abide ve Yapı İşleri Dairesine restoratör olarak girmiş, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde Sanat Tarihi Öğretim üyeliği de yapan Y.Müh. Ali Saim Ülgen ( 1913-1963) ile çalışma imkânı bulmuş, Ali Saim Bey'in ebediyete intikal etmesiyle birlikte O'nun yerini alarak Mütehassıs Müşavir olarak görevini sürdürmüş, bu arada Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümünde o tarihte Doç.Dr. Oluş Arık'ın yanında, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ndeki işlerini aksatmadan, özveri ile doktora çalışmalarına da başlamıştır.
1971 yılında Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Türk-İslâm Sanatları Tarihi Kürsüsü'ne, o tarihte rahmetli Doç.Dr.Halûk Karamağaralı yanına asistan olarak girmiş, " Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Camilderinde Sebil ve Şadırvanlar " konulu doktora tezini 1972 yılında tamamlamıştır.
"Anadolu'da XII-XIII. Yüzyıl Türk Hamamları " konulu tezi ile de 1978 yılında doçent olmuştur.
Boş Doçent kadrosu o tarihte yeni kurulan Selçuk Üniversitesi'nde olduğundan 1979'da Konya Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümünde göreve başlamış, 1985 yılında Mühendislik- Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü Başkanlığına getirilmiş, 1987'de Profesör olmuştur.
Lisans ve lisans üstü çalışmalarını yönetme dışında , kazı ve restorasyon çalışmalarındaki heyecanını kaybetmemiş, üstelik daha da hızlandırmıştır.
Selçuk Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölüm Başkanlıkları, Selçuklu Araştırma Merkezi Başkanlığı, Kültür bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Konya Kurulu Başkanlığı, Milletlerarası Anıtlar ve Sitler Koruma Kurulu ICOMOS üyeliği, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün restorasyon konusunda fahri danışmanı görevlerinde bulunmuştur. Prof.Dr.Halûk Karamağaralı ile birlikte Ahlat'ta Kazılara iştirak etmiş, Prof.Dr.Semavi Eyice ile Silifke Çevresi Yüzey araştırmalarında da bulunmuştur. Prof.Aptullah Kur'an'ın Anadolu Medreseleri kitabına ve rahmetli Ali Saim Ülgen'in çizdirdiği, Türk Tarih Kurumu'na sattığı Mimar Sinan Eserleri Çizimleri üzerinde çalışan Aptullah Kuran'a da yardımcı olduğunu hatırlıyorum.
Bunların dışında da meslektaşlarının problemlerine yardımcı olmaya gayret etmiş, hepimize yardımcı olmuştur.
Aziz dostum, Yılmaz Önge'den hatıralar :
Yıl 1967, aylardan Ocak, soğuk bir kış günüydü... Vakıflar Genel Müdürü Sayın Feramuz Berkol'u ziyarete gitmiştim. Karşılıklı sohbetimizden sonra, konu benim çıkardığın Önasya Mecmuası'na geldi, Feramuz Bey, bizde çalışkan ve Anadolu'yu çok gezen bir mimar arkadaş var, görüşmeni faydalı bulurum dedi. Birkaç gün sonra, Küçük Tiyatro'nun olduğu bina, yanı II. Vakıf Han'ın III. katında benim gibi genç, orta boylu, sıcak ve cana yakın bir dostla karşılaştım. Bir eski eserin önemli bir sorunu için aniden seyyahate çıkacağını belirtmesi dolayısıyla çok kısa bir görüşme yaparak ayrıldık...
1967 yılının Ağustos ayında, öğleden sonra telefonum çaldı, nazik ve kibar bir sesle rahmetli dostum Önge; kendisini tanıtarak, saat 18 civarında ziyaretime geleceğini, başka bir randevum olup-olmadığını sordu. Memnuniyetle beklediğimi söyledim. Dakik bir insan olan Yılmaz Önge, saat 18.00 de büronun zilini çalarak teşrif ettiler. Fermuarlı çantasından " Türk Su Mimarisinden Örnekler, Anadolu'da Bilinen En Büyük Selçuklu Havuzu " makalesi ile resim ve planını vererek, mümkünse Önasya Mecmuası'nda yayınlamamı rica ettiler. Telif ücretimizin o tarihlerde 25.Tl. olduğunu belirterek, yazı kurulunca uygun bulunduğunda yayınlanır gibi klâsik bir ifade ile cevaplandırdığımı hatırladıkça utanıyorum !..
Makaleyi okuyunca bir hazineyi keşfettiğimizi anlayarak, iki gün sonra kendisini aradım ve her pazartesi- perşembe günleri saat 17'de büroda yaptığımız sohbet toplantılarına kendisini de davet ettim. Mutlak müdavimlerden olan rahmetle andığım Enver Behnan Şapolyo, Hâmit Zübeyr Koşay, bir İtalyan profesöründen bir gün çok bahsettiği için kendi aramızda profesör " Konbibi" adıyla adlandırdığımız, yine rahmetli Bekir Sıtkı Oransay, her zaman olmasa da arada bir gelen Sayın İsmet Binark, Nejat Sefercioğlu, Nazım Dündar Saylan, Mete Göktan, Muzaffer Özkan. Erdoğan Tan, ağabeyim Şadi Bayramoğlu, Nazan Orhan Cezmi Tunçer, diğer yazar ve dostlarımız, büro personeli bu toplantılara katılır ve takribi saat 20.00'ye kadar sürerdi.
İlk sohbet toplantımıza katılan Y.Mimar Müh.Yılmaz Önge'den bütün müşterek dostlarımız hoşnut kaldılar, bilhassa Enver Behnan Şapolyo üstadımızın makalelerine geniş bir fotoğraf ve bilgi arşivi bulunduğu için hepimiz memnun ve mütebessim idik. Artık sayın Önge de Önasya ailesine katılmış, Ankara'da oldukça bu sohbet toplantılarının müdavimi olmuştu... Dergimize de her ay bir makaleyi mutlaka yetiştiriyordu. Seyahatten gelse de, gece sabahlıyor, ertesi sabah makalem hazır, akşama bürodayım müjdesini veriyordu. Enver Behnan Şapolyo ona " İstanbul Efendisi", " Modern Evliya Çelebi " lakâbını vermişti.
Bazı akşamlar, sohbet kesilmıyor, hep beraber akşam yemeklerine, buroya yakın olan Yüksel Caddesi'nin başındaki o devrin bahçeli restoranı " Rüyyam Restoran "'a gidiyor ve orada rahle-i tedrise devam ediyorduk.
Bir gün, aziz ve muhterem dostumuz Önge, Annesinin Ankara'ya gelmesi üzerine ailece büroya ziyarete gelmişlerdi. Hoş-beşten sonra, muhterem valideleri, Mehmet diye seslendi. Gayri ihtiyari etrafıma bakındım , şaşırdım. Hemen rahmetli Önge, atıldı, bana evde Mehmet derler, iş hayatında ise Yılmaz, " Mim"i dışarıda kullanmam, dediği dün gibi kulaklarımda...
Sayın Önge, sohbet toplantılarına gelirken bir alışkanlık daha getirdi. Kızılay'daki Sergen Pastahanesi'ne akşamları uğrayarak bir kek paketi elinde büroya girer, çayla beraber iyi gider, kusura bakmayın derdi...
Makalelerini verirken daima sorar, bu ay hangi konu işleniyor, özel birşey var mı ? diye sorar, diğer yazarların konularını sorar, onlara uygun bir konuyu işlemeye çalışırdı. Tavizi hep kendinden veren bir kişiydi. Ayrıca diğer yazarların konusuna uygun resimler teminine bizden çok çalışır, gayret eder, gerekirse, diğer dostlarından istemekten çekinmez, kendi çalıştığı konuları hep söylerdi. Enver Hoca ise karşı çıkar, konularını biraz saklamasını öğren, bilğileri senden alır ve işlerler, sen de açıkta kalırsın, dediğinde:
- Hocam, Türk sanatında işlenmemiş, ele alınmamış binlerce konu var, varsın işlesinler, bizde konu mu yok, konu bakımından, bilgi bakımından hasis olmayalım, ben herkese elimdeki malzemelerimle yardım için daima hazırım, derdi. Ve yapardı rahmetli...Hepimize yapmıştır da... Kafasındaki bilgi ve yıllarca biriktirdiği arşivini başkaları ile paylaşmaktan sevinç ve zevk duyardı...
Yılmaz Önge, dinine inanan, orucunu tutan, namazını kılamayan, ancak, çalışmakta ibadettir diyen, öğle yemeklerini yemeyen, tahminen 1970'lere kadar filtresiz Yeni Harman sigarasını günde iki paket içen dostumuz, Yeni Harman'ın piyasadan kalkması üzerine Samsun Sigarası içmeye başlamış, kalp spazmı geçirmesi üzerine sigarayı tamamen terk etmiş, eksikliğini de her yemekten sonra daima duymuş bir kardeşimizdi. Bize de bırakmayı, biraz az iç, demeyi de ihmal etmezdi.
Rahmetli Yılmaz Önge ile birlikte bazı seyahatlere de katıldık. Milletlerarası V.Türk Sanatları Kongresi münasebetiyle Prof.Dr. Nurhan Atasoy'un tertiplediği 1975 yılı Eylül ayında 20 günlük Orta Avrupa turunda birlikteydik. 1978 yılında, Divriği Ulu Camii ve Dar'üşşifası'nın Yapılışının 750. Yıldönümü Kitabı için birlikte Divriği'ye giderek müşterek çalışmalarda bulunduk. Divriği Kale Camii'ne birlikte çıktık, acıklı durumunu görerek, daha sonraki Kale Camii hakkında birlikte bir yayın yapmayı arzuladık. Ama bu satırların yazarı Divriği kitabının kötü baskısı sebebiyle bu yayından vazgeçmek zorunda kaldı, zira moralı bozulmuştu. Milletlerarası IX. Türk Sanatları Kongresine birlikte Mısır'a gittik, Giza'da Pramitlere girerken, havanın çok sıcak olması dolayısıyla, Sayın Prof.Dr. Halûk Karamağaralı Kral mezar odasına girmedi. Rehberimiz de kalp rahatsızlığı olan girmesin diye açıkça bildirdi. Zira Ağustos ayı en sıcak zamandı. Önge dostumuza da girmemesini rica ettik. Bize peki demekle yetindi. Ancak, mezar odasına girdiğimizde, havanın çok az ve sıcak olması, kalabalığın oldukça fazla olması dolayısıyla yüzümüzden ve vücudumuzdan terler damlıyordu. Mezar odasına güçlükle varıp, kısa sürede incelememizi yapıp dönüşe geçerken, bir de ne görelim, Önge dostumuz, arkamızdan gelmiş ve mezar odasına kadar girmiş.. Niye geldin dediğimizde," Bir şey olmaz, acı patlıcanı kırağı çalmaz, meraklanmayın, ben iyiyim", sözleri kulağımızda çınlıyor şimdi..
Rahmetli dostumuz Önge, eğer boş zamanı varsa, kendini fazla yorulmuş hissederse, hemen başka bir işle dinlenmeğe çalışırdı. Eğer zihin isyan ederse, bu seferde ağaç oymacılığı yapardı. İyi bir hakkaktı. Türk motifleri üzerinde çalışırdı. Rahmetli Ord.Prof.Dr.Ahmed Süheyl Ünver'den tezip, süsleme, kalem işi dersleri de almıştı. Mimari ile sanat tarihini bütünleştirmiş, istisnai kişilerden biri idi. Süheyl Hoca'yı kendine rehber edinmişti. Rehberi gibi kendiside iyi kalpli, yardımsever, dürüst, çalışkan, vatanına, milletine gönülden bağlı, Osmanlı kültürünün bütün inceliklerine vakıf, eski İstanbul Efendisi tarzında kendisini yetiştirmiş ender ilim adamlarımızdan belki de sonuncusuydu. Kedisini tanımak, yakın dostluğunu kazanmak, şahsen bizim için iftihar edilecek bir olaydı.
Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tertip ettiğimiz Vakıf Haftaları'nın müdavimi olan Prof.Dr.M. Yılmaz Önge,"Bizleri bır kenara bırakın, gençlere sarılın, gençlere de bu imkânı verin ki onlarda yetişsin ", diyebilen müstesna insanlardan biriydi.
Kendisinin müstakil kitabı olmaması dolayısıyla, rahmetli Önge'yi çok sıkıştırmıştım. Her defasında , daha hazır değilim, idarecilik beni yoruyor, bir emekli olayım, ondan sonra gelecek kitaplar, diyordu. Doktora ve doçentlik tezinin yayınlayalım dediğimde ise, ben tezlerimi yayınlayacak kadar, bilgisiz miyim, tezler ayrı bir konu, kitaplar ayrı. Ben katalog kitapları yayınlayamam, senteze giderim. Türk sanatının artık kataloglara değil, sentezlere ihtiyacı var, diyordu .
Konya Selçuk Üniversitesi'nde idarecilikten yakınıyor, makale yazmaya fırsat kalmıyor diyordu. Konya Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu Başkanı olarak; Konya toplu taşım, raylı sistem kendisini çok yormuş, mücadele etmiş, sorumluları mahkemeye sevk etmesine rağmen sonuç alamamanın verdiği psikolojik durum içinde, kendi kendini yiyor, Alâaddin Tepesi etrafında raylı sistemin meydana getireceği rezonansın, Alâaddin Camii'ne zarar vereceğini, Belediye ve Valiliğin duruma seyirci kaldığını esefle belirtiyordu. Belki de vefatına sebep olan kalp krizi, bu konudan kaynaklanıyordu. Konyalılar, hiç bir zaman Sayın Yılmaz Önge'nin hakkını yiyemezler, vebal altındadırlar.
Rahmetli Önge, vefatından bir gün önce, eşi Ergül Önge'nin doktora yeterlik imtihanına, Prof..Dr. Hatice Örcün Barışta, Prof.Dr.Ömür Bakırer ile birlikte girmiş, daha sonra, Sahip Ata Farrüddin Ali'nin türbe ve camisini aynı heyetle birlikte gezerek ilmi tartışmalara girmiş, Ramazan'da aynı gün cuma namazını edâ etmiş, asistanlarına ve meslektaşlarına 50 kişilik iftar yemeği vererek, o akşam bütün masaları dolaşarak, meslektaşlarıyla bir nev'i vedalaşmış, o akşam yatarak ertesi günü olan 28 Mart 1992 Cumartesi sabahı saat 9.00 'da ebediyete intikal etmiştir. Ruhu şad olsun !... O'nun gibi bir insan, Vakıflar Genel Müdürlüğüne, Türk Sanatı ile uğraşan müesseselere hiç bir zaman gelmeyecek, bıraktığı boşluk, hiç bir zaman doldurulmayacaktır. Bize kalan bu bâki kubbede hoş bir sedâ ile Türk sanatının çeşitli konularına ait yüzlerce makale ile tek oğlu Mustafa ...
Yüksek Mühendis-Mimar, Prof.Dr.M.Yılmaz Önge'nin Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Mütehassıs Müşaviri olarak hizmet görürken fiilen restorasyonlarına katıldığı vakıf abide ve eski eserden, Vakıflar Genel Müdürlüğü Abide Arşivi'nden tespit edebildiğimiz, bizim rahmetliden duyduğumuz, üzerine emek verdiği eserlerin listesi aşağıdadır Söz konusu eserleri ya bizzat yada rahmetli Erol Yurdakul, rahmetli restoratör Ruhi Aydın, Rahmetli Bektaşi Yusuf ..: ,rahmetli Mehmet Oflaz eliyle yürütmüştür). Proje Bürosu başında şimdi Prof.Dr. olan dostumuz Orhan Cezmi Tunçer, Mimar Filiz Oğuz-Aydın, Mimar ( Doç.Dr.)Emre Madran, Mimar Ömer Özbek, rahmetli Sanat Tarihçi Erol Yurdakul bulunuyordu.
Afyon, İshaklı Kervansarayı,
Afyon- Bolvadin, Burmalı Minare,
Afyon -Bolvadin, Sinan Paşa Camii,
Amasya, Bedesteni ( Rahmetli Restoratör, Sanat Tarihçi Erol Yurdakul ile birlikte )
Amasya, Pirler Türbesi,
Amasya, Bayezıd Paşa Camii,
Amasya, Sultan II.Bayezıd Külliyesi ( İmâret ve Medrese onarımı ),
Amasya, Çilehane,
Amasya Mehmed Paşa Camii,
,Amasya Tokmakçı Hamamı,
Ankara Sulu Han (Erol Yurdakul ile birlikte )
Ankara-Ayaş, Killik Camii,
Antalya, Bali Bey Camii,
Antalya-Alanya,Akşebe Sultan Camii,
Antalya- Alanya şarapsa Han,
Antalya- Elmalı, Ömer paşa Camii,
Antalya Elmalı-Tekke, Abdal Musa Külliyesi ( Yusuf ),
Eskişehir, Kurşunlu Kervansarayı,
Eskişehir-Seyyitgazi Külliyesi,
Erzurum, Rüstem Paşa Bedesteni ( Proje+ Onarım)
Erzurum Ulu Camii,
Isparta Dalboyun Hamamı, (?)
Kırşehir, Ahi Evran Külliyesi ( Erol Yurdakul İle birlikte ),
Karaman Hafsa Sultan Medresesi,
Karaman İbrahim Bey İmâreti,
Karaman Pir Ahmed Bey Camii ( Kazı+Onarım),
Karaman Yollarbaşı ( İlistra ) Ulu Camii,
Karaman, Maderi Mevlâna Camii Medresesi ( Mevlevihâne- Müşterek Proje+ Onarım ),
Karaman Alâattin Ali Bey Türbesi,
Karaman, Ermenek Ulu Camii,
Karaman-Ermenek, Tol Medrese ( Proje+Onarım),
Karaman- Ermenek, Sipas Camii ( Proje+Onarım),
Karaman-Ermenek, Meydan Camii,
Kayseri, Külük Camii ( Erol Yurdakul ile birlikte)
Kayseri, Hunat Hamamı ( Erol Yurdakul ile birlikte )
Kayseri, Sahabiye,
Kayseri, Lâle Camii,
Konya, Alâeddin Camii,
Konya, Beyhekim Mescidi,
Konya, Hasbey Dar'ül-Huffazı,
Konya, Mevlâna Selsebili,
Konya- Meram Hamamı,
Konya-Ilgın, Lala Mustafa Paşa Külliyesi,
Konya-Akşehir, Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi,
Konya-Doğanhisar Deşdiğin Camii,
Konya-Akşehir,Taş Medrese ( Türbeli kısım ),
Konya-Karapınar, Selimiye Külliyesi (Kazı ve komple proje Selçuk Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Döner sermaye adına ),
Konya Mahkeme Hamamı,
Konya Dokuzun Han ( Proje Başkanlığı, daha sonra Prof.Dr. Haşim Karpuz tarafından devam edilmiştir.),
Konya- Beyşehir Eşrefoğlu Camii,
Konya-Seydişehir, Seyyid Harun Veli Hamamı,
Konya-Ereğli, Şifa ( Rüstem Paşa ) Hamamı,
Malatya Ulu Camii,
Sivas, Gökmedrese,
Sivas, Güdükminare ( Proje+Onarım),
Sivas, Keykâvus Dnar'üşşifası, ( Onarım ),
Tokat Ulu Camii
,Tokat Takvacılar Camii,
Tkat Ali Paşa Hamamı,
Tokat Niksar Ulu Camii,
İzmit, İGDAŞ Camii, yeniden düzenlen mihrap ve minber projesi.
Prof.Dr. M.Yılmaz Önge Bibliyografyası
-Mader-i Mevlâna Camii, Selamet, S.4, 1962.
-Karaman'da Alaattin Ali Bey ( Kızlar ) Türbesi, Selâmet, S.8, 1962,
-Çankırı Dar'üşşifası, Vakıflar Dergisi, S. V, 1962, s. 251-255.,
-Ramazan Gecelerinde Türk Zevkinin Dahiyane Yenilik:Mahya, Selâmet, S.11, 1963.
|