HAYAT AĞACI, KÜLTÜRÜMÜZDEKİ YERİ, ÖNEMİ ve MİTLERİN ARDINDAKİ GERÇEK
Sadi BAYRAM
Hayat Ağacı'nın kökleri, tarihin karanlık çağlarına kadar iner.
Dini kökenlidir. Hz. Adem ve Havva'nın Cennetten kovulmasına sebeb olan bazılarına göre elma ağacı, bazılarına göre incir, bazılarına göre ise nar olduğu söylenegelmiştir.
Aslında konu, yasak meyvenin yenilmesi, yani Alah'ın cennette yasak ladığı meyvanın, şeytanın bir yılan şeklinde Adem ve Havva'ya görünmesi ve onları yasak meyvayı yedirmeye ikna etmesi ve bu sebeble de insanlığın cennetten kovulma hadisesinin zuhur ettiği herkes tarafından bilinen, okunan, mukaddes kitaplarda yer alan hadisedir.
Konu; Orta Asya'dan Orta Avrupa içlerine, Japonya'dan - Amerika kıt'asına ulaşan, yani bütün dünyayı saran bir efsane, bir mit, bir sembol olarak kabul edilmiştir.
Hayat ağacı sembolizması, evreni; aslında cenneti, ölümsüzlüğü, yani
ebediyyeti, çoğalmayı, suyu, yağmuru, bereketi, soyu , yani sülâleleri, kullanıldığı yere göre simgeler.
Şeytan; Allah'ın emirlerine karşı gelen tek yaratık; kötülüğü, ikiyüzlülüğü, olumsuzluğu , isyankârlığı, yani başkaldırmayı remzeder. Soğuk kanlı bir hayvan olan yılan şeklinde sembolize edilmiştir.
Doğu Türkistan, Orta Asya, Sumer, Hitit, Friğ, Asur, Urartu, Grek, Roma, Bizans, Fars, İslâm, Selçuk ve Osmanlı kültürlerinde ebedilik, ebedi bekçilik-koruyuculuk, az kullanılığında şifa etkisi yapan panzehir, ikonografik sembolü olarak kullanılmıştır. Hepimizin bildiği gibi, birbirlerine dolanmış iki yılan Asklepious'u simgeler. Eczacılar da yine sembol olarak kullanırlar Kosmografi de ise evrenin sembolüdür.
Çift başlı kartal ise; yukarıda sözünü ettiğimiz kültürlerde hâkimiyet, kralık, sembolü olarak çeşitli kültürlere beşiklik yapmış Anadolu'da M.Ö. 3.000 yıllarından, günümüze kadar kullanılagelmiştir.
* * *
Şaman inançlarına göre; hayat ağacı dünyanın eksenidir. Şaman Gökyüzü veya yeraltı seyahatinde ağaç merdiven veya yol vazifesi görür. Şaman ağacı da arslan, ejder yani yılan ve masal yaratıkları tarafından beklenir .
Orta Asya İnançlarına göre kâinat; Hayat Ağacı, yer , gök ve gezegenlerle temsil edilir. Gök ile yeri birbirine bağlayan Hayat Ağacıdır. Çalışmayı sembolize eder. Hayat Ağacı tasviri ihtiva eden şaman davulu ve yardımcı ruhların yardımı ile şaman, ayin sırasında hayat ağacına, oradan göğe, gezegenlere yükselir. Hayat Ağacı tepesinde yer alan tek veya çift başlı kartalın da şaman kültünde özel bir yeri bulunduğunu batılı kaynaklar açıklamaktadırlar.
Şaman geleneklerine göre; hayat ağacı dalları üzerinde bulunan kuşlar, doğmamış şaman ruhlarıdır. Kuş ve kartal figürünün bulunması, ebedi hayata doğan , yani diğer dünyaya göç eden ruhları taşıyan bir nev'i araç-taşıt vasıtasıdır. Hayat Ağacı etrafında bulunan rozetler ise, ruhların gökyüzü yoculukları sonunda varılan gezegenleri simgeler. Orta-Asya Şaman geleneklerine göre; kâinat hayat ağacı, yer gök ve gezegenlerle temsil edilir. Hayat Ağacı gök ile yeri birbirine bağlayan bir vasıtadır. Arslan ve ejder gibi motifler ise, insanı kötü ruhlardan koruyan bekçilerdir.
Orta Asya cenaze merasimlerinde , üzerinde meyva takılı ağaç, cenaze
önünde sanki bir bayrak gibi önde gider. Aynı gelenek, asırlarca sonra Kayseri şehrimizde, 1963 yıllarında da devam etmekteydi. Cenaze mezarlığa giderken önünde biri elinde bir ağaç dalı tutar, ağaç dallarında elmalar bulunurdu. Aynı gelenek, Hun Türkleri'nin bir kolu olan Avarlar, yani akrabamız bulunan Macarlarda da bulunmaktadır. Ölünün cennete gitmesi sembolize edilimiştir. Orta Asya'dan Amerika kıt'asına Boering Boğazı kanalı ile giden , Mogol menşeli yani Türklerle akraba olan Kızılderililerde de bu gelenek ve şaman inancı vardır.
Elmanın gelin alma merasimlerinde bayrağın üzerine takıldığı Ankara civarlarında sıkça görülmektedir. Bereket ve aile saadetini remzeder. Hayat ağacı motifi eski Sumer, Hitit, Asur, Urartu, Yunan, Roma, Bizans ve Türk sanatında da bol bol kullanılmıştır.
Hitit ve Asur sanatında, genellikle kral , yani Tanrının yeryüzündeki temsilcisi, bir hayat ağacı önünde tasvir edilmiştir. Grek ve Roma sanatında steller, yani mezar adağı ve mezar taşlarında Hayat Ağacı sembolü sık olarak kullanılmıştır.
XIII. Asır İran seramiklerinde bilhassa sgrafito tekniğinde yapılan seramiklerde müstakil hayat ağacı motiflerine sık rastlanmakta ve SuriyeMezopotamya sırsız seramiklerinde tek hayat ağacı, nar ağacı şeklinde tasvir edilmiştir.
Ayrıca XI-XIV. yüzyıl İran ipek kumaşlarında yine Hayat ağacı tasvirleri görülmektedir.
M.S.1100-1300 tarihlerindeki Bitlis-Ahlat Selçuklu Mezartaşlarında hayat ağacını çok sık olarak görmekteyiz. Ahlat mezartaşlarında ejder motifi de bulunmaktadır.
Selçuk ve Osmanlılarda, cenneti temsil ve üzün ömrü göstermesi bakımından, camilerde, bilhassa çini malzemede, minyatürlerde, halı-kilimlerde, Kâbe örtüsü kumaşlarında hurma dalı şeklinde, mezartaşlarında, mezarlıklardaki selvi ağaçları, günümüze intikal eden hayat ağacının birer sembolleridir.
Cennet; sonsuzluğun, sonsuz istirahatin, çöl kültüründe çağıldayan nehirlerin ve gözlerimizi dinlendiren eşsiz yeşilliğin; yeşil kuşak iklimlerde, zevk ve eğlencenin, soğuk iklim kuşaklarında sıcak iklim hasretinin, rahat ve huzurun, sûkûnetin mekânıdır.
İslâm öncesi Avar Sanatında, Hayat ağacı motifi, altın kemerler üzerinde dal şeklinde görülür.
M.S. 691 yılında inşa edilen Kubbetü'l Sahra Camii mozaiklerinde stilize hurma ağacı şeklinde tasvir edilmiştir. Aynı yapıda Sasani etkisiyle kanatlı palmet dalları ile simgelenmiş olup, cennet ve melekleri işaret etmektedir.
II. Velid zamanında yapılan Hırbet el Mefçir Sarayı taban mozaiklerinde hırıstiyan sanatı tesiri ile elma ağacı şeklinde tasvir edilmiştir.
İspanya, Endülüs Emevi Sarayı'nda M.S. 900'lerde kollu şamdana benzer dalları ile hayat ağacı tasvirlerine rastlanmaktadır. M.S.862-63 yıllarında inşa edilen Kayravan Ulu Camisi Minberinde yine hayat ağacı tasviri vardır.
Abbasi sanatında da görülen hayat ağacı, 909 yılında Muktedir zamanında yapılan Diyarbakır Surları'ndaki taş kabartma Hayat Ağacı , arslan ve kuşlar, bir diğer numunedir.
Erzurum Çifte Minareli Medrese girişinin sağında ve solunda, taş üzerine kabartma birer Hayat Ağacı motifi bulunmaktadır. (13.y.y.)
Erzurum Yakutiye Medresesi de 13 y.y. da inşa edilmiştir. Portalin dış
yüzündeki kabartmalarda Hayat Ağacı çift başlı kartal ve iki arslanla birleştirilmiştir.
Kayseri Döner Künbette ( 13.y.y.) ağacın tepesinde çift başlı kartal, altında simetrik yerleştirilmiş arslan kabartmaları yer alır. Bugün kısmen kırılmıştır.
Niğde Akmedrese'de portal ( giriş kapısı ) bordür kenarında,insan
figürü ile birikte;
Divriği Ulu Camii Kuzey Portalinde dal şeklinde ağaç kabartması Anadolu Selçuklu sanatının ilk örnekleridir. Ayrıca Camiin batı (tekstil ) kapısı sağındaki nişde bulunan çift başlı kartalı da unutmamak gerekir. Çift başlı Kartalın kuyruk uçları ejder başı şeklindedir. Yani hakimiyet sembolü çift başlı kartalın ejder figürlü kanat uçları külliyeyi beklemektedir.
1271 tarihinde Selçuklu Başveziri Sahip Ata Fahrüddin Ali'nın
inşa ettirdiğ, Sivas Gökmedrese'de , portalin iki yanında , palmiyeye benzer, tepesinde kartal, dalları arasında kuş ve nar tasviri bulunan Hayat Ağacı da misallerden bir diğeridir.
Selçuklu Başkenti Konya'nın Beyşehir Gölü kenarındaki Sultan
Alaâddin Keykubad'ın yazlık Sarayı Kubadabad'da yıldız çinilerinde hayat ağacı motifi bulunmuştur.
Antik değere haiz halı ve kilimlerimizde yine hayat ağacı motifi bol miktarda bulunmaktadır.
Meşhur camilerimizden, Sultanahmed, Yenicami, Kanuni Sultan Süleyman'ın Sadrazamı, Hürrem Sultan'ın eşi meşhur Rüstem Paşa Camisinde çini üzerindeki selviler, hep hayat ağacı tasvirleridir.
Bilhassa, Karacaahmed ve Eyüp Mezarlığında bulunan mezartaşlarında muhtelif asırlarda yapılmış hayat ağacının çeşitli veryasyonlarını bulabilirsiniz.
Hayat ağacı, ebedi hayatın, huzurun, güvenin habercisi, cennetin,
huzurun sembolüdür.
* * *
Başlanıçta insanları yanıltan şeytan; bütün kötü niyetine rağmen,
insan sevgisi karşısında kar gibi erimiş, kulaktan kulağa, nesilden nesile intikal eden ve M.Ö. 2.200 yıllarında ki tabletlerden okunduğu kadarı ile, Gılgameş Destanlarında, Tanrı Ea'nın yol gösterimi ile Gılgameş, hayatını ebedi hayat otunu aramağa vakfetmiş, ancak tam onu bulduğu anda, bir yılanın, yani ejderin ebedi hayat otunu yemesi ile bundan mahrum olmuştur. Eğer yılan bu otu yemeden Gılgameş onu koparsaydı, insanlık yarı ölümsüzlüğe ulaşacaktı !...
Allah, dünyayı yaratırken, genelde, kaos ve bunu takip eden bir düzen kurmuştur. Denizler dalgalanmadan durulur mu ? Fırtına öncesi sessizlik nedir ? Fırtınadan sonra denizler nasıl durulur? Sonbaharda kuruyan yapraklar, ilkbaharda neden canlanır ? Ejderin yediği ölümsüzlük otu efsanesi bize, bütün hastalıkların ilacının doğada bulunduğu, onu ümitle , cesaretle aramaya çalışıp, terleyerek ilim ve teknik yardımıyla bulup, insanlık hizmetine sunmayı da, yine bizlere bırakmıştır. Bir kedi eya köpek, hastalanığı zaman ot bularak yer.( Burada kocakarı ilaçlarını kastedmediğimiz bilinmelidir. Yan etkisi fazla olan kimyevi ilaçlar yerine, bulunabilirse, doktor kontrolünde bitkisel ilaçların tercihi düşünülmelidir !... )
Ebedi hayat otunu yiyen yılanın halk arasında hayâl gücü ile daha da büyütülmesi ile ejder adını alan yaratık, bütün soğukluğuna, korku ve ürkekliğimize rağmen; ebedi hayat zehiri sebebi ile ilâç, yani dertlere derman olarak mitoloji ve simgelerde yer almış, heraldik ve astrolojik bir semboldür.
Çin ve Doğu Türkistan'da çift başlı ejder, Gök-kubbeyi temsil eder, Luu ismiyle anılır.. Hind kültüründe nagâ (yılan ) veya yarı insanyarı yılan şekindeki su ma'budu, Uygur metinlerinde " Luu Khanları " mücevherli altun veya gümüş iplerle süslü olarak anlatılır. Fransızlar ise arc a dragon, evren takı, anlamında kullanırlar . Hayat ağacı dallarında bulunan yuvarlaklar, aslında güneş-ay ve yıldızları sembolize eder. Hayat ağacı dalında bulunan yuvarlaklar, bir ara Osmanı kültürüne geçerken " Kızıl Elma" olarak tercüme edilmiştir. Ziya Gökalp döneminde bir ideal olmuştur.
Ejder ; Göktürk Kaanı Kül Tigin'in M.S. 732'de diktirdiği Orhun Anıtlarında kitâbelere, Uygur Bilge Kaan'ın anıtında, bir Kırgız Kurganında ejder taklı bir tunç maske şeklinde, bekçilik görevi yapmış;
İlhanlıların bayraklarında hâkimiyet sembolü olmuş; Mogol tesirli ipekli kumaşlarda ve Çinlilerin atlas perdelerinde, mühürlerde yine hâkimiyet-kuvvet-kudret sembolü olarak yer almış;
Çeşme musluklarında lüle olarak " Ab-ı Hayat " vermiş; 1239 yılında yapılan Amasya-Tokat kervanyolu üzerindeki Hatun Han çeşmesinde; XV. asırda Trabzon Fatih Camii karşısında bulunan bugün yok olan çeşmede; yine XV. asırda Kastamonu- İsmail Bey Hanı avlusundaki havuzda; XVI. asırda Ankara-Ayaş Karakaya Kaplıcasında; Yozgat Nizamiye Konağı Çeşmesinde;
Selçuklu dönemi önemli yapılarından Tuzhisarı Sultan Han, Susuz Han kemerlerinde yer alarak tüccarların mallarını beklemiş, onları hırsızlara, düşmanlara karşı korumuş;
Kastamonu ve Çankırı Dar'üş-şifa kapıları ile Divriği Ulu Camii ve Dar'üş-şifası'nda insanları hastalıklardan-salgınlardan korumuş;
Cizre Ulu Camii kapısı; Cizre Köprüsü ( kabartma olarak ); Ankara, Hacı Bayram Türbesi'nin Ankara Etnografya Müzesi'nde bulunan Türbe kapısı ; 1993 yılında Manisa Müzesi'ne kaldırılan Manisa Muradiye Camii minare kapısı ile Karabük -Safranbolu İzzet Mehmed Paşa Camii muvakkithane kapısında; Yozgat Müzesi'nde kapı tokmağı şeklinde;
Ani Kalesi kemerleri ile Diyarbakır Kal'ası Halep Kapısı Surlarındaki kabartmasıyla insanları düşmanlarından muhafaza etmiş ;
Artuk Hanedanı Kara Arslan'ın sikkeleri üzerinde yer alarak elden ele dolaşmış, Artuk Hanedanı arması olmuş;
Kapı tokmaklarında yer alarak, kâinata açılma, haneyi koruma görevi almış, özlemi çekilen sevgileri birbirine kavuşturmak amacı ile ses vermiş;
Rufâiller elinde arslanlara karşı kamcı görevi yapmış; Alplik ve erenlik sembolü olmuş;
Anadolu efsane ve geleneklerine göre defineleri beklemiş;
1250'li yıllarda Esnaf Teşkilâtının Piri Kırşehirli Nasreddin-i Mahmud Ahi Evran-ı Veli'nin bastonu ile Anadolu esnafını teftiş etmiştir. Evran adı bilindiği gibi ejder mânâsına da gelmektedir.
Ayrıca dragon da ejder anlamında kullanılmıştır.
* * *
Dünyada, yılan gibi iki yüzlü insanlar yok mudur ? Elbette var !.. Bizim amacımız; insanoğlunun bütün güzel hasletlerine rağmen, beynine sokulan kötü fikirlerden mümkün olduğu kadar arındırmak, onlara rağmen insan doğasını kirletmemek, korumak, geliştirmek ... İşte insanoğlunun hoşgörü anlayışı... Eğer insanoğlu isterse, Tanrının lânetlediği şeytanı dahi, iyi huylu, faydalı bir yaratığa çevirebilir, tatli dil yılanı bile deliğinden çıkarır atasözümüzü hatırlayalım, yeter ki gayret gösterelim, bu amaçla çalışalım !...
* * *
Hz. Adem ve Havva'nın yılan tarafından sunulan yasak meyvanın yenmesinden dolayı cennetten kovulup, yeryüzüne inmeleri ve bu şekilde İnsanlığın, dünyada yayılışının, üremesinin, hayatla mücadelesindeki dikenli yolların, acı ve ızdırapların sonu, ebedi mutluluğun başlangıcı ve insanlığın bu vesile ile, bu kubbede hoş bir seda bırakmasının simgesidir.
Buda müridlerine şöyle söylerdi ;" Biz ayaklarımızla yürümez, kanatlarımızla uçarız..." Yani hayâl gücümüzle daima yeni şeyleri deneriz. Keşif ve icadlarda hayal gücümüzü çalıştırarak ortaya çıkmamış mıdır? Eğer çalışmasaydık, hayâl gücümüzü yeteri kadar kullanmasaydık, denemelerle yanılmasaydık, bugünkü medeniyet düzeyine, sanayi ve tıbbın modern imkânlarına erişebilir miydik ? Ebetteki hayır!
Bilindiği gibi Hz.Adem ve Havva'nın Cennetten kovulmasınin ana teması alın teri ile çalışmak !... Çalışarak karnımızı doyurmak, çalışarak üretken olmak, çalışarak başkalarına yardımcı olmak... Çalışan demir pas tutmaz; Boş durma, boşa çalış; çalışan kazanır;
çalışmak ibadetin yarısıdır, diye bir çok atasözlerimiz var.
Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük önder Atatürk : Denilebilir ki;hiçbir şeye muhtaç değiliz. Yalnız tek bir şeye ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak. Diğer bir sözü ise; Türk öğün, çalış, güven !..İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü; " Yüksek karekterin başlıca tecellisi doğru, haysiyetli ve çalışkan olmaktır" diyor.
Bismark ise; Gençliğe üç öğüdüm var: çalış, çalış, çalış !
Hamerton ise; çalışmadan ne yapabileceğini kestiremezsin, diyor.
Franklin ; ayaktaki bir işci, oturmakta olan beyden çok daha iyidir.der. İncil ise; ekmeğini, terine banıp yiyeceksin diyor.
Bütün dinler felsefe ve dürüst çalışma esasına göre kurulmuştur. Çalışarak, terleme sayesinde hem vücudca dinç kalabiliyoruz, hem de üreterek insanlığa yardımcı oluyor, karnımızı doyurabiliyoruz.
Eğer dünyada çalışma olmasaydı, ne olurdu ? Birbirimizi yerdik, dedikodu alır giderdi, hâlâ taş devrini yaşar, Allah'ın insanlığa bahşettiği nimetlerden maalesef yararlanamazdık.
Hayat Ağacı hakkında Sahir ERMAN şöyle diyor : "... yılan şekline giren şeytanın sunduğu elmayı Hz.Adem, Havva ile birlikte ısırmış, en büyük günahı işlemiştir. Hz.Adem, Allah tarafından azarlanır ve cennetten kovulur. Artık yeryüzüne inecektir, çalışmadan karnını doyurduğu güzel günler geride kalmıştir. Yaşamak için çalışacak, elleri ve tırnakları ile toprağı kazıyacak, bir dikenle yetinecektir. Üstelik Cennetteki ölümsüzlük de bitmiş, insan soyu, ölümlü hâle gelmiştir. "
Biz de insanlarımızı eğitirirken "... çalışmanın fazilet olduğu, çalışma sayesinde insanlığın ilerlediği, yeni yeni keşif ve icadlarda bulunduğu, aksi halde elini uzattığı ağaçtan kopardığı meyve ile geçinen tembel ve ilkel bir yaratık halinde kalmış olacağı " hatırlanmalıdır.
Sahir Erman daha sonra şöyle devam eder :
"... Hayat Ağacından koparılan elmanın ısırılması üzerine Allah üç ceza verir.
1. Şeytan şimşek gibi yeryüzüne fırlatılır, ve açtığı çukur
cehennem haline gelir. Bu sadme esnasında denizlerin ortasından yükselen bir dağ ortaya çıkar . Bunun üzerinde 7 kat gök de cennet ortaya çıkar.
2. İkinci ceza yılana verilir ve ayakları kesilir, ebediyyen yerde
sürünmeğe mahkûm edilir.
3. Üçüncü ceza Hz. Adem ve Havva'ya verilir. İkisi de cennetten kovularak ölümsüz olma nitelikleri kaldırılır ve yaşamak için en sert tabiat şartları ve vahşi hayvanlarla çarpışmak ve beslenmek için hayat boyu çalışmak zorunda bırakılır. Bu ceza aynı zamanda lânettir ve bütün insan soyunu kapsamaktadır. Zaman içinde bu lânet içinde yumuşama görülürse de, insanoğulları bu cezanın ve yumuşamanın etkisini ters anlarlar ve Nuh Tufanı meydana gelir... İnsanlar arasında Allah'a bağlılıktan ayrılmayanlara Allah da rahmetini esirgemez: Oğullarını kurban etmekten çekinmeyen Hz. İbrahim'e koç gönderilir...".
Görülüyor ki Hayat Ağacı ; insanlığın yeni ufukları keşfetmesine, alın teri olmadan ekmeğine kavuşmasına imkân olmadığına, çalışmanın bir fazilet ve mutluluk anahtarı olduğuna, tembelliğin ise bedbinliğe, karamsarlığa ve kirli işlere yol açtığı, düşüncenin tekâmüle sebeb olduğu, alın teri ile kazanmanın, dürüstlüğün anahtarı olduğu insanlara öğretilmeye çalışılmıştır.
----------------------------------O--------------------------------------
|