KOMÜNİZMİN SEMBOLÜ LENİN YIKILDI, SIRA BİZANS'I DİZE GETİREN FATİH SULTAN MEHMED'E Mİ GELDİ ?
Sadi BAYRAM
Aktüel Dergisi'nin 24. sayısı olan ve 19-25 Aralık 1991 tarihlerinde piyasada satılan söz konusu derginin 7. sayfasında Mehmet Yılmaz imzalı Editörden başlıklı yazıda genç , harika gencimiz, çiçeği burnunda gazetecimiz Ahmet Özden'den bahsedilmekte ve Fatih Hıristiyan oldu mu ? cümlesi ile baş yazı devam etmekte ...20-26.sayfalarında ise, biraz önce sözünü ettiğimiz başlıkla " Tarihciler 500 yıldır bu sırrı çözemedi FATİH HIRİSTİYAN OLDU MU?" başlığı altında, genç nesillerin kafalarını bulandıran, herhangi bir belgeden yoksun, tarihcilerin görüşü alınmaksızın, fikir özgürlüğü !.. içinde yazılan bir araştırma.
Başlığı okuyunca ilğilendim, ciddi bir araştırma zannettim.. Ancak gerçek bir araştırma olmadığını hemen farketmem geç olmadı. Sansasyon yaratmak için yazılan bir yazı, bir Türk büyüğüne, Bizans'ı yıkan bir sembole iftira, insanlık hümanizminin yalan-yanlış değerlendirilmesi, islamiyeti bilmeme, Türk büyüklerinin bilhassa padişahların defin şeklini araştırmama, Türk-İslâm türbe mimarisini bilmeme, anlamama, bilene de sormama...
Cumhuriyetimizin kurucusu aziz Atatürk; " Biz daima hakikâti arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifedeye cür'et gösteren adamlar olmalıyız" demekte, diğer taraftan da " ... Milli şuûrun ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkca daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkca bütün Türk çocukları kendileri için lazım gelen hamle kaynağını o Tarihte bulacaklardır" sözleri ile bizlere istikamet vermektedir.
Sayın Ahmet Özden araştırmasının anonsunda şöyle diyor :
" İstanbul'un Fatihi, Osmanlı Sultanı II. Mehmed, Hıristiyanlığa duyduğu ve gizlemediği yakın ilğiyi bu dini benimseme noktasına kadar vardırdı mı? Kendisinden sonra tahta geçen oğlu II. Bayezid, babasının hiçbir zaman Muhammed'e inanmadığını, İslamiyeti benimsemediğini söylüyordu." ( Nerede ? ) "Bu tür görüşlere, Fatih'in son dönemini kendi odasında, mumlar ve haçlar arasında geçirdiği, öldükten sonra mumyalandığı gibi inanılması zor iddialar eşlik ediyor. Ama bir de tarihsel gerçekler var. Hıristiyanlığa duyulan basit bir "ilği"yle açıklanamayacak, belki ancak " inanç"la açıklanabilecek gerçekler ..."
Sayın Özden, 23. sayfada Prof.Dr. Halil İnalcık'ın " Fatih, İslam, Türk ve Roma'yı kendi kişiliğinde birleştirdiğine inanıyordu " diyor, elbet haklı, yazısının özü bu olmalıydı. Fatih Sultan Mehmed, günümüzdeki gibi, bir çeyrek aydın değil, aydın, tam anlamı ile laik, araştırma ve bilme önem veren, kendinden önceki devirlerde doğuda ve batıda yazılan eserlerin dilimize çevrilmesini isteyen, resmin yasak olduğuna inanmayan ( resmi yasaklıyan herhangi bir ayet yoktur, puta tapılmaması için suret yapmak, hadis olarak yasaklanmıştır) ve Hz.Muhammed'in taltifine mazhar olmuş bir devlet adamıdır. Birleşmiş Milletler'in 1948 yılında kabul ettiği İnsan Hakları Beyannamesi'ni daha o 1453 yılında kabul edip, icraatıyla bütün dünyaya ilân etmişti..
O'nun bu geniş insanlığı, hümanizmi ve toleransını , bugün bizlerin saptırması, hıristiyanlığı benimsemiş gibi gösterilmesi ne acı...
Eğer bizler, onun torunları olarak Fatih'i anlıyamazsak,
yabancıların anlamasını nasıl tahayyül ederiz...
Selcuklu sultanları ve Orta Asya Türk Hakanları, vefatlarından sonra genelde mumyalanmıştır. Amasya Gökmedrese'de Mogol prensleri mumyası, bugün müzelerimizdedir. Konya'da bulunan ve Cumhuriyetin ilk yıllarında bir vali tarafından türbelerinden çıkarılarak atılan Anadolu Selçukları mumyaları, yaşlı kuşağın hafızalarındadır zannederim.
Kanuni Sultan Süğleyman, Ziğervar'da vefat ettiğinde, iç organları, Ziğetvar'daki türbeye gömülmüş, ceset mumyalanarak İstanbul'a getirilmiştir. Bu da diğer bir örnektir. Ziğetvar'daki Türbe, Macarlar tarafından geçtiğimiz yıllarda restore edilmiştir.
Fatih Sultan Mehmed, 2 Mayıs 1481 tarihinde Gekboze'de ( bugünkü Gebze ) vefat etmiş, ceset o tarihlerde bir günlük yol olan Gebze'den araba ile İstanbul'a getirilerek mumyalanmış, Bayezıd'da bulunan eski Saray'da 22 gün bekletilmiştir. Zira Amasya'da vali olan Şehzade II. Bayezıd'a, babasının vafatı bildirilerek İstanbul'a dönmesi için haber gönderilmiş ve Bayazıd 22 gün sonra ancak başkente gelebilmiştir. Ceset, Sultan II. Bayezıd İstanbul'a geldikten sonra, külliyesindeki türbesine gömülmüştür.
Selçuklu ve Osmanlı türbe geleneğinde kiripta adını verdiğimiz bir alt kat, mahzen katı vardır ki, asıl ceset buraya konur ve girişi defin işleminden sonra kapatılır. Fatih'in Türbesi'nin bulunduğu Fatih Külliyesi zemini, tonozlarla örülüdür. Canlı şahidi, Sayın Ferruh Bozbeyli'dir. Burada Osmanlı türbe mimarisi hakkında ders verecek değiliz, yeri ve zamanı da değil; ancak genç araştırıcıların bunları incelemesi veya bir bilene sorması icap ettiğini de belirtmeden geçemeyeceğim .
Müslümanlıkta dine davet zorla değil, gönül rızası ve sevgi iledir. İnsanı sevmeyen tanrıyı da sevemez. İnsan, tanrıdan bir parçadır. Enel Hakk diyen Hallac-ı Mansur'u unutmayalım. İslamiyette, yani müslüman dininde, Allah'la kul arasına hiç kimse giremez, hıristiyanlık gibi ruhban sınıfı da yoktur.
Fatih Sultan Mehmed'in fütühatı, silahtan sonra kültürdür, ekonomidir. Bu gerçeği daha 538 sene önce görmüştür, görebilmiştir.
Fatih, bir yobaz da değildir, bütün dinleri, bütün kültürleri öğrenmiş, milleti için en isabetli kararları vermiştir. Onun hümanistlği olmasaydı, Ortodoks Patrikliği İstanbul'da kalabilir miydi? Azınlıklar ticareti elinde tutabilir miydi ? Ahmet Özden'in araştırmasını süsleyen fotoğrafcı üstatlarımızdan Ara Güler, o resimleri çekebilir miydi? Bu sualler uzayıp gidebilir...
Ahmet Özden yazısında; " Fatih, Hıristiyanlığa olan ilğisini daha da ileri götürüp bu dini kabul etmişmiydi acaba ? Bazı tarihciler, onun bu dinsel arayışını köklerini çocukluğunda arıyorlar, Genç Padişah Hıristiyan kültürü ile, Mara adında bir Hıristiyan olan annesi aracılığıyla henüz küçük yaşlarda tanışmıştı" derken,Osmanlılar'da şehzadelerin yetişme tarzını unutmuş gibi görünüyor. Meşhur Lalalar, ve Akşemseddin hazretlerini unutuyor. Hanım Sultanların Osmanlı Kültürüne adapte olmaları ise, daha ayrı bir konu. zaman ve sayfa sınırı var... Hüma Hatun'un gerçek bir müslüman olduğunu unutuyorlar, yabancı tarihcilerin kaynağını daima doğru kabul ediyorlar. Padişahlar yabancılarla evlenmişlertdir, ama onları da terbiye etmişler, müşlüman yapmışlardır. Çocuklar ise, devrin en meşhur bilğinleri tarafından yetiştirilmişlerdir.
Papa'nın o tarihte cihanın en büyük İmparatoruna mektup yazması tabiidir, kendi tarafına çekmek istemiş olabilir, ancak Fatih6in ona verdiği cevaptan hiç bahsedilmemiştir.
Sultan II. Bayezıd-ı Veli'ye ithafen " Babam hiç bir zaman Hz. Muhammed'e inanmadı ve müslüman olmadı " iddiası hangi tarihcitarafından, hangi kaynakta bahsedildiğini sayın Ahmet Özden belirtmemektedir. Acaba kaynağı doğru mu ? Kaynaklarda daima tahkik edilir...Genç nesillere hitap eden Aktüel Dergisi'nin ; genç nesillerin zihnini bulandıracağı bir yazıyı yayınlamasındaki düşünceyi anlamak mümkün değildir. Kamuoyunun % 90'ı ve islam dünyasının tamamı tarafından büyük hürmet gören Fatih Sultan Mehmed'in dini duygularının istismarını , tel'in ediyoruz...
Aklımıza gelen, Lenin'in heykellerinin devrildiği, komünizm'in yok olduğu bir devirde, Avrupa ekonomik Topluluğuna girmeyi arzu ettiğimiz bir ortamda ; Bizans'ı tarih sahnesinden kaldıran, Hz. Muhammed'in övdüğü, bir Türk olarak her zaman iftihar ettiğimiz Fatih Sultan Mehmed'in geniş insanlık sevgisini istismar ederek, Fatih Hıristiyan oldu mu? başlığı atmasına mana verememekte, azınlıkların hissiyatına tercüman olduğunu zannetmemekteyiz. Amaç tarihe ışık tutmaksa, araştırma yetersizdir. o halde gaye nedir ? Fikir hürriyeti bu mudur ?
Yukarıda değindiğimiz hususlar, birkaç saatte akla gelebilen bilgiler. Halbuki, Yüce Atatürk, Türk tarihinin karanlıkta kalmış sayfalarını aydınlatmak, gerçekleri araştırmak üzere Türk Tarih Kurumu'nu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'ni 55 yıl önce kurmuştur.Gönül isterdi ki, bu Kurumlardan bir görüş alınsın. Hiç olmazsa fikir teatisi yapılsın..
Gerçek bilgileri adı geçen kurumların sür'atle ortaya çıkarılmasını ve Fatih Sultan Mehmed'e dil uzatanlara, bir basın toplantısı ile gerçek cevaplar vermesinin, kuruluşların asli görevleri olduğunu hatırlayıp ferahlamak istiyoruz. Dileriz öyle olur !
Bizlerden önce , tarih otoritelerinin bu konuya derhal el atmasını beklerdik, kamu oyunun aydınlatılmasını, zihinlerde yanlış izler kalmasının önlenmesini arzulardık. Ancak telefonla konuştuğum bazı ilim adamlarının araştırmadan haberleri dahi olmadığını üzülerek müşahade ettim. İlğileneceklerini belirttiler.
Sayın Devlet Bakanımız Şerif Ercan'ın bu konu ile yakından ilğileneceğini ümit ediyoruz. Zira, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, kendilerine bağlıdır.
Saygılarımızla, 19.12.1991.
Sadi BAYRAM
|