TÜRK KÜLTÜRÜNDE ÖLÜM !
Sadi BAYRAM
Türk kültür ve medeniyetinin hazinelerini bize gösteren
Ord.Prof.Dr. A.Süheyl Ünver'in Aziz Hatırasına,
Türk kültür ve medeniyetine sayısız eser veren ve 55 yıl fiili hizmeti bulunan,
2200 civarında makalesi ve kitapları bulunan
23 Ağustos 2004 tarihinde ebediyete intikal eden aziz dostum
Dr. Mehmet Önder'i böyle bir sempozyumda rahmet ve minnetle anarım.
İnsanların elinden iki şey tabii olarak gelmez. Biri doğum, diğeri ölüm¦ Nerede ve nasıl doğacağımız bizim irademizde değilse, ölüm de bizim irademizde değildir.
Yeryüzündeki bütün canlılar, önce doğar, büyüyüp gelişir, olgunlaşır, ve nihayet derin ve geri dönülmez bir uykuya dalarak ebedi âleme yeniden doğarlar.
Tabiattaki hiçbir varlık bu sondan hiçbir zaman kaçmamıştır, kaçamamıştır. Mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'in Âl-i İmrân Suresinde bulunan 185. âyeti '' Külli nefsin zaikât'ül mevt '' '' her canlı mutlaka ölümü tadacaktır. Devamı ise; Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaşıp cennete konursa o , gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise, aldatma metâından başka bir şey değildir.'' mealindedir.
17.İsrâ Suresi 98 ve 99. âyetleri ise : Cezaları işet budur ! Çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr etmişler ve : '' sahi bizler, bir kemik yığını ve kokuşmuş toprak olduktan sonra yeni bir yaratılışla diriltilmiş mi olacağız ?'' demişlerdir. 99 âyette ise : Düşünmediler mi, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, kendilerinin benzerini yaratmaya da kâdirdir ! Allah onlar için bir vâde (ömür ) takdir etti. Bunda şüphe yoktur. Ama zalimler, inkârcılıktan başkasını kabullenemediler.
21.Enbiyâ Suresi'nin 32.âyette: Biz gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık, derken atmosferi ve diğer yıldız ve meteorlarıdan insanoğlunu koruduğu belirtilmektedir. 33.âyeti: O (Allah) geceyi, gündüzü, güneşi, ayı ¦( kâinatı ) yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler, derken tabiatın ilâhi, değişmez kanunlarını bize hatırlatmaktadır. 34. âyette: Biz senden önce de hiçbir beşere ( insanoğluna ) ebedilik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedi mi kalacaklar. 35.âyette: Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Ve siz ancak bize döndürüleceksiniz.
94.âyette: ¦ her kim mümin olarak iyi davranışlar yaparsa, onun çabasını görmemezlikten gelmek olmaz. Zira biz onu yazmaktayız. 95.âyette : Helâk ettiğimiz bir belde için artık ( yeniden mâmur olmak) imkansızdır; çünkü onlar geri dönmeyeceklerdir. 96.âyette: Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc ( sedleri ) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman- 97. âyet: Ve gerçek vaad ( ölüm- kıyâmet ) yaklaşınca, birden, inkâr edenlerin gözleri donakalır ! Yazıklar olsun bize ( derler ) gerçekten biz bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalim kimselermişiz.
23.Mü'minin Suresi 12. âyette : And olsun biz insanı, çamurdan ( süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık. 13.âyette: Sonra onu sağlam bir karargâhta ( ana rahminde) nutfe haline getirdik. 14. âyette : Sonra nutfeyi alaka ( aşılanmış yumurta ) yaptık. Peşinden yumurtayı bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti iskelete çevirdik; bu kemikleri de etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratılışla insan haline getirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir. 15. âyette: Sonra muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz. 16. âyette: Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar dirileceksiniz. 17.âyette: And olsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz.
29. Ankebût Suresi 57. âyette : Her canlı ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
55.Rahmân Suresi 26. âyette: Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak. 27.âyette : Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak¦
Hz. Mevlânâ Celâleddin-i Rumi, ölümü düğün günü, ebedi sevgiliye kavuşma günü olarak tasvir etmiş ve ölüm tarihi olan 17 Aralık 1276 tarihi yüzyıllardır Şeb-i Aruz günü olarak kutlanmıştır.
Türk tasavvuf yolunda ise nefisi emâre, nefsi levvame, nefsi mutmaine, nefsi mülhime, nefsi radiye, nefsi mardiye ve son olarak nefsi kâmile derecelerinden geçerek kâmil insan olma sıfatına ulaşır ki, ölmeden evvel nefis bakımından ölümü tatmış kimselerdir, onlarda ne kibir vardır, ne öfke, ne kıskanma, nede harama el uzatma, ne küfür, nede dünya malı. Nefislerine gem vurmayı bilirler, yalnız büyük yaratıcı Allah'a yönelirler. Bir lokma, bir hırka yeter onlara¦
Mezar taşlarında ise bazı güzel ve anlamlı ifadelerle, mezarda yatan kişinin şahsiyeti, mesleği, ölüm tarihi, ebedi hayatta gitmesi arzulanan yer ile ölüm de tasvir edilir. Ayrıca mezar taşlarının şekilleri ve üzerindeki motifler, mezarda yatanın kimliğini, hayattayken yaptığı işleri simgeleyen numuneler de bulunmaktadır. Camili, kavuklu, fesli, hançerli, kılıçlı, v.b. rölyefli mezar taşları da vardır. En iyi örnekler; Ahlat (Karamağaralı,s.132-134), Konya, Eyüp, Karacaahmet mezarlıklarında şahane misaller görebiliriz.
Ahlat; 641 yılında Halife Hz. Ömer zamanında İyâz bin Ganem tarafından Ermenilerden alınarak islâmiyete geçmiş önemli kültür merkezlerimizden biri olup, Kubbetu'l İslâm diye anılır. Ahlat Meydanlık Kabristanı Kadılar Mezarlığı denilen yerde Ekim 1269 tarihli Osman bin merhum İzzu'd-Din¦ Ebi'l-Kasım bin Muhammed Galati'nin sandukasında '' Dünya âhiret ehline, âhiret dünya ehline, dünya ve âhiret ( ise ) ehlullaha ( derviş ve mutasavvıf) haramdır '' hadisi yeralır. Sanatcısı da Üveys bin Ahmed'dir. Ayak taşındaki Farsça şiirde ise ölünün ardından acıyı terennüm eder:
O yeni yetişmiş gül gitti,
Bahardalı onun endamını kıskanırdı.
Yeni damat Alâü'd-Din'e ne yazık ki toprağı kucaklamaktadır.
O servi boylu, o bûtsan gülü nerede?
O güzel sesli, hoş nağmeli bülbül nerede?
Eğer cihânın bir ibret yeri olduğuna inanmıyorsan, bari bak da söyle,
Alâü'd-din Osman nerede?
Konya İnce Minareli Medrese Müzesinde bulunan 1053 envanter numaralı, Konya Mevlevi Dergâhı Mezarlığından getirilmiş bir mezar taşında : Rahmet olunmuş, esirgenmiş,mübârek ve şehid Hafız oğlu Hacı Mehmed 814 yılı Cemaziyel-ahir ayında ( Eylül 1411) fani dünyadan bâki dünyaya intikal etti ( Başkan,s.29).
Yine aynı Müzede 942 envanter numaralı Konya Sadedin Konevi Türbesinden getirilmiş bir mezartaşında Arapça ve Farsça ibare ile aşağıdaki mealde bir metin bulunmaktadır :
Merhume Şah Paşa Hatun¦ kızı Burc-i Yadigâr 814 yılı Cemaziyel evvel ayında ( Ağustos 1411 ) gurur dolu bu dünyadan,saadet dolu bir dünyaya göçtü. Allah ona ve ana babasına mağfiret etsin, onların mezarlarını aydınlatsın. Dünya nimetleri ve malları ( sarayı) hiç kimseye kalmaz, bâki değildir. Dünya fani bir âlemdir, ölüm ise¦, Mezar insanın sağlığında yaptıklarının derlendiği bir sandıktır. Tecelli ve sabır her şeyi düzeltendir.Ecelsiz ölüm yoktur (Başkan 28).
Konya Sırçalı Müzesi 999 envanter numaralı, Konya Pir Esad Zaviyesinden getirilmiş, ayaktaşında 28.01.1471 tarihi bulunan bir mezartaşında ise :
1.Rabbani âlim, büyük arif,
2.Ahlâk-ı Muhammediyede eşi olmayan,
3.Durumu ( hali-işi) gârip, davudi sesli, Emirlere nasihât eden,
4.Fakirlerin yardımcısı, Rahim ve güçlü olan Allah'a muhtaç,
5-6-7.İbn'ül Hac Yahya oğlu Zeyneddin el-Kadiri el-Konevi'nin
7-8.Allah, Peygamberlerin ( selât ve selâm olsun) nuruyla onlardan razı olsun (Başkan.44).
Konya İnce Minareli Medrese Müzesi, 959 envanter numaralı, 06.11.1474 tarihli, Konya Sadreddin Konevi mezarlığından getirilmiş bir mezartaşının baş ve ayak ucunda '' Ah Ölüm '' yazılı olup, sanduka şeklindeki mezarın yanlarında ise :
Rahmet olunmuş, esirgenmiş, mübârek, şehid ve hakkın rahmetine muhtaç Südün Ağa Kızı Nefise Hatun Hicretin 879 yılı Cemaziyel Ahir Ayının 25. gününde ( 06.11.1474) fani dünyadan hükmün verileceği yer olan bâki dünyaya göç etti. Toprağı bol, yeri cennet olsun. Peygamber ( S.A.S.) dedi ki; mü'minler ölmez, ancak bir dünyadan bir diğerine göç ederler. Eğer hayat bir dünyada sürseydi o da yani Allah'ın elçisi de sonsuza kadar bu dünyada kalırdı. Allah'ın sevgilisi doğru söyledi ( Başkan, s.48).
İstanbul Eyüp Camii güneyinde bulunan hazirede hattat mezartaşı ( Özsayıner,179-181) da bulunmaktadır. Habib Hatun Mezartaşında şu ibareler vardır :
El Fatiha,
Huvelhâllak'ül bâki. Allah süphaneke ve teâlâ. Merhume ve mağfure cennet mekân Firdevs aşiyan hattate Habibe Hatun ruhuna ve cem'i mümüniyn mümünetehu rahmet eyleye bi hürmeti el-Fatiha, sene 1181 ( 1767)
Habibe Hatun'un mezarı Hubbi Hatun Türbesinin haziresinde bulunmaktadır. Mezar taşında :
Bismillâhirrahmanirrâhim,
Küllü men aleyha fan ( Rahman suresi 26: Yeryüzünde bulunan her şey fanidir.
Ve yabkaa vechü râbbike zü'l-celâli vel'ikrâm ( Rahman suresi 27. âyet: Ancak ulu ve cömert olan Rabbinin varlığı bâkidir)
Hatmi nefs eyleyân vâlideciğimden
Aklını al başına Hakka çalış ey ihvan,
Sene 1290 , 2 Ramazan ( 1873 M.)
Ayaktaşında ise :
Üsküplü mahallesi imamı
Es-seyyid, es-şeyh Hafız
Mustafa Muhyiddin Efendinin vâlidesi
Hafız, hattat, Habibe Hanım
Ruhuna rızaallahü el-Fatiha,
İstanbul Eyüp-Zal Mahmud Paşa Türbesi ile Medrese Haziresi'nde bulunan bazı mezartaşlarından( Çal,218-221) misaller ise şöyledir :
Huve'l Bâki
Allah Sübbanehû ve teâlâ
Hattat Çivicizâde
Es-şeyh AhmedEfendi kuluna
Ve cemi'i mü'minin ve mü'minâta
Rahmet eyleye bi hürmet-il Fâtiha.
1139 H./ 1726 M.
Huve'l Bâki
Emr-i Hâkla dürlü emrâz geldi benim tenime,
Bulmadı sıhhat vücûdum sebeb oldu mevtime
Akıbet irdi ecel rıhlet göründü cânıma
Okuyup bir Fâtiha irsal ideler rûhuma
Eyyub El-Ensâri'de Çulcılar Kethüdâsı
İken irtihâl-i dâr-ı bekâ iden
Merhum-u mağfur leh cennet-mekân
Firdevs-u âşiyan es-seyyid
Ahmed Ağa'nın rûhiyçün
Rızâen li'l-lâhi'l teâle'l fâtiha
Sene fi 19 Cemaziye'l-ahir 1261.
17 Ağustos 1762tarihli bir mezartaşında ise :
Huve'l Bâki
O ne hal bu Nihâl-i tâzehayfân
Ecel bâdıyla hâke oldı ifna
Vire firdevs-i alay-ı dûây-ı minnet
İde kâbrini cennet Hâh tealâ
Revan oldı yağma-ı mürg-i rûhı
Makâmın ide bari zir-i tûbâ
Gelüp bir hatif-i gayb itdi ilhâm
Mehmed Ağa'ya yaban ola ca
Fi 26 Muharrem 1176.
11 Haziran 1882 tarihli mezar taşında :
Ah Mine'l Firâk
Nâgehân gitdi heman kaldı ansız hânesi
Ah pâk-ı nevfeste iken itdi dünyâdan irtihâl
Toymadı dünyâsına evlâlın bir dânesi
Gonca-i gülizâr-ı ismet soldu humâr-ı felek
Nice feryad itmesün hasretle birden annesi
Merhum Sadedin Efendi'nin torunu
Merhum Ahmed Muhtar Bey'in rûhuna fâtiha
Fi 24 Receb 1299
Yine Zal Mahmud Paşa Türbesi Haziresinde 24Eylül 1823 tarihli bir mezartaşında :
Huve'l Hallâku'l Bâki
Emr itdi Hüdâ eyledi fermân
Erişdi ecel virmedi amân
Murâda ermedim dünyâda hemân
Cennetde virir murâdım hâlik-i rıhlet
Gençlüğüne doymayan murâdına ermeyen
Zal Mahmud Paşa Câmii Müezzinbaşısı
Merhûm-u mağfur ilâ rahmet-i Rabbi'l-gafûr
Dülgerbaşızâde cennet-mekân
Baştahtacı bülbül-i gülzâr Halil Efendi
Ruhıyçün el-Fâtiha
Fi 18 Muharrem 1239.
Aynı yerde 8 Haziran 1824 tarihli mezartaşında ise :
Huve'l Hallâku'l Bâki
Gelip kabrimi ziyâret iden ihvân
İdeler ruhuma bir fâtiha ihsan
Ayvansaray Kapusı taşrasında
Nalband merhum Veli
Usta'nın rûhuyçun el-fâtiha
Fi 12 Zi'l-hicce 1239.
Nakkaş Hasan Paşa Türbesi Haziresi'nde bulunan iki mezartaşı yazısı ise şöyledir :
Bismillâhirrahmanirrahim
Lâ ilâhe illallah Muhammedün
Resulullah Haremeyn
Kisedârı Ömer Efendi
Zâde Humbaracı cennet-mekân
Merhum MehmedEfendi
Ruhuna el Fâtiha
15 Rebiü'l-evvel 1221
Rıhlet itdi şu cihândan vâlid(i)
Bir Nihâl gibi taze idi
Hak teâla rahmetle ruhunu eylete şad
Hasret ile firkatle yakdı cân ile teni
Tersane-ü Amire Kalyon kalfası merhûm
Es-seyyid Hilil Efendi'nin mahdumu Basra
Muhafızı kâtiplerinden merhum es-seyyid Mehmed
Arif Efendi'nin ruhuna fâtiha.
1243
Şah Sultan Türbesi Haziresinde bulunan 22 Aralık 1854 tarihli mezar taşında ise :
Fi gurre-i Rebiü'l-âhir 1271
Hayfan Seyyid Emin Baba ali rahmeti
Nâgehân kıldı mı ecel pinhân-ı zir-i zemin
Tekyegâh âlemi itdi feda be emr-i hâk
Çok zaman bu cân bicûdihi olubdur türbe nişin
Bir muhib handân idi şerefrâz cân atub
Kıldı câmı fâni pi ol merd-i Güzin
Nokta-i tevhid hakk-ı tarih düşdü fevtine
Bezm-i firdevs hânigâbın buldu Derviş Emin.
Aynı türbe haziresinde bulunan 1827-28 tarihli bazı yerleri okunamayan bir mezar taşı ise, edebiyatımızdan bir buket uzatıyor bizlere :
¦¦¦¦
Baş Ağa-yı haremüi Hazret-i Esmâ Sultan
Ya'ni hem-nâm-ı Muhammed o şefik-i dânâ
Genç iken terk-i fenâ kıldı diriğ ol nâ-kâm
Hûr-u gılmân ile ikrâm ide cennetde Hüdâ
Şerbetüi mevt-i içer olsa Felâtun dahi
Ah derd-i ecele bulmadı çare bükemâ
İrci'i emrine lebbeyk deyüp can atdı
Lâne-i bülbül-i ruhı olsa nahlüi Tûbâ
Rûz-ı Mahşerde şefi ola sultân-ı rüsül
Garkaüi hücce-i rahmet ide zâtın Mevlâ
Cevheri yazdı kalem fevtine iki tarih
¦¦oku âhlât ile hem eyle dû'â
¦¦¦¦
Cân fedâ eyledi şad hayf Muhammed Ağa
Sene 1243
Bazı mezar taşlarında anlatılan ölümle ilgili anektdotlar ise :
Dur yolcu, ben de senin gibiydim.
Sen de benim gibi olacaksın !
Bir Fatiha okursan bu topraklarda kalacaksın,
Ey insanoğlu, bana bak, ibret al, ben de senin gibi dünyadaidim.
Doğdum, büyüdüm, yaşadım, yürüdüm, dolaştım, mal-mülk, eş-dostü şan-şöhret,
Makam mevki sahibi oldum, Sonunda bu toprağa girdim¦
Kimsesiz kimse yoktur; herkesin var kimsesi,
Kimsesiz kaldım, meded ey kimsesizler kimsesi¦
Ziyâretten muradım bir dûadır,
Bugün bana ise yarın sanadır.
Hekim Hafız Ahmed Efendi mezar taşında ise :
Dikkat ile nazar eyle bu mezar taşına,
Akil isen, gafil olma, aklını al başına,
Salınub bir dem gezerken gör ne geldi başıma,
Akıbet turab oldum, taş dikildi başıma.
Hattat Nafiz Hacı İbrahim Efendi'nin mezar taşında ise :
El çeküp bilcümleden etti bekâya rihleti,
Tükedüp gerü mal-ü mülk-ü, devtetü,
Kim gelüb kabrim ziyaret eyleyen ihvanımız,
Okusunlar rûhuma '' Kulhüvallâh '' âyeti.
Hasan Basri Cantay'ın eski Bulgaristan'da müftü yetiştiren Medrese'ü Nüvvap Müdürü Yusuf Ziyaeddin Ersal'ın mezar taşına yazdığı kıt'a ise şöyle :
Bir müceddid idi Yusuf gerçek,
Neşr-i feyzeyledi, son ömrüne dek,
İrtihâl eyledi eyvâh o da,
İrci'i emrine Lebbeyk diyerek..
Bu fani dünyada her geçen saniye vade tarihimiz olan ölüme birer adımla yaklaşıyoruz. Ancak kimse ölümü kendine yakıştırmıyor, bir kalp krizi, haydi öbür âleme¦
Bir atasözümü bunu daha iyi açıklar : '' Bey de ölür, abdal da¦ Bir evden ölü çıkacak demişler, herkes hizmetçisinin yüzüne bakmış¦
Cumhuriyet Dönemimizin meşhur şairlerinden ve arzu en iyi kullanan merhum Yahya Kemâl Beyatlı, Sessiz Gemi adlı şiirinde ölümü güzelce tasvir eder. Bir dörtlüğünü alırsak :
Bu dünyada sevilmiş ve seven nâfile bekler,
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler,
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Merhum Beyatlı, Yol Düşüncesi adlı şiirinde ise :
Ölüm, yabancı bir âlemde bir geceyse bile,
Tahayyülümde vatan kalsın , eski hâliyle,
Riddlerin Ölümü şiirinde ise :
Ölüm âsude bir bahar ülkesidir her rinde,
Ruhu her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter,
Ve serin selviler altında kalan kabrinde,
Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.
Bir başka şiirinde ise üstad:
Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi,
Müşkil budur ki, ölmeden evvel ölür kişi.
Ölmek kaderde var, yaşayıp köhnemek hazin,
Bir çare yok mudur buna yâ Rabbel-Alemin
Abdülhâk Hâmid Tahran ise Makber adlı şiirinde :
Öldünse de berhayat idin dün,
Öldün, bana verme, yok mu bir ün,
Öldün, nasıl eyleyeyim tahammül,
Öldün, ölüm eyliyor teşekkül.
Öldün, sanadır bu ömr düşkün,
Kabrim nazarımda benden üstün,
Sen öldün, ölüm güzel demektir,
Ölsem yaraşır gamınla her gün.
Ünlü hiciv şair Eşref kendi mezartaşı işin yazdığı dörtlük ise şöyledir :
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,
Gelmesin reddeylerim billâhi öz kardaşımı,
Gözlerim ebnây-ı âdemden ol rütbe yıldı kim,
İstemem ben Fatiha,tek çalmasınlar taşımı.
22.01.1937 tarihinde Orhan Seyfi Orhun Akbaba'da yazdığı bir yazıda şairin mezartaşının çalındığını duyurur. Ünlü şairimiz Bâki'nin de mezartaşı çalınmamış mıydı ?. Rahmetli Fazıl Ayanoğlu ve Reşat Ekrem Koçu yıllarca bu konulara değinmedi mi ?
İnsanoğlu sadece yaşarken değil, öldükten sonrada başını belâdan kurtaramıyor. Ünlü sanayicimiz rahmetli Vehbi Koç'un mezarı nebbaşlar tarafından soyulmadı mı ? Rahmetli Sakıp Sabancının mezarı başında aylardır nöbet beklenmiyor mu ? Alpaslan Türkeş'in mezarı da senelerce beklenmedi mi ? Bazıları ceset çalıyor, bazıları ölünün altın dişlerini topluyor, bazıları kafatası çalıyor, bazıları ise mezar taşı çalıyor.
Doğum, yaşam ve ölüm, arada geçen zaman ise, çocuklukta büyümek, gençlik ve okul çağları, vatani görev, evlilik, çoluk-çocuk yetiştirme, olgunluk, ihtiyarlık, tekrar çocukluk ve ölüm¦ Bunların arasında geçen zaman ise alın teriyle çalışmak, hayatın idamesi için yine de çalışmak, başkalarına zarar vermemek, bâki kalan bu kubbede hoş bir sedâ bırakmak¦ Dinlerin asıl amacı da bu değil mi ?
BENİM DE HAYÂLLERİM VARDI !
Dünyadaki bütün insanları dairevi bir dağın etekleri etrafında toplanmış,
Zirvede olan Allah'a dört bir yandan sevgi ve şefaati için yüzyıllardan beri koşuyorlar,
Müslümanlar Güneyden,
Hıristiyanlar Kuzeyden,
Museviler Batıdan,
Taocu ve Budistler Doğudan,
Şaman ve Kızılderililer Kartal kanatlarından,
Hepsi bir noktada Yüce yaratıcı Allah etrafında, fikirde, ruhen birleşiyor,
Ancak her birinin delili farklı farklı,
Farklı farklı konuşuyor, geometri ve matematik, felsefe üzerinde çalışıyorlar,
Hepimizin gayesi, amacı aynı,
Hepimiz Allah'a, Ulu Yaradana inanıyoruz,
Ama peygaberlerimiz, elçilerimiz farklı,
Aynı şeylere ulaşmak istiyoruz ama, yöntemlerimiz, fikirlerimiz farklı,
Dinin amacı, insanların sosyal yaşantılarına yön vermek,
Dünyada yaşayan insanları belli bir disiplin altına almak,
Birlik, beraberlik, dostluk, sevgi , barış ve huzur içinde yaşamaktır.
Aşık Veysel'in dediği gibi hepimizin yârı, sadık kara toprak olduğunu bilmektir.
Ölümü her canlı mutlaka tadacak, yeni bir dünyaya doğacaktır.
Yeni bir dünyaya geniş bir pencereden bakmaya çalıştım,
Gördüğüm pencere değilmiş, büyük bir ayna,
Aynaya baktım, kendimi gördüm..
Akasya ağacının dallarında öten bülbüllerle dertleştim, Hızırla tanıştırıldım,
Sedir ormanlarında ağacın nasıl kesildiğini ve mimariyi, geometriyi öğrendim,
Sedir ağaçlarından kalkan kara kartalla semada turlar attım, bütün dünyayı gezdim,
Olgunluğun çaresini aradım
Dediler ki, eskiler kırk gün çilehanelere girerlerdi,
Sen bir tabuta gir de göre bakalım,
Korkmadım, canlı canlı girdim tabuta,
Dört kollu ile mezarlığa gitmeden,
Yeniden doğuşu gördüm,
Ölmeden evvel ölümü gördüm,
Hayat felsefem değişti, insanlığı öğrendiğimi zannediyorum...
Yine de acaba hazmedebildim mi ?
Ben de bilemiyorum ?..
Yunus Emre'nin, yolundan gittim,
Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evran-ı Veli ve Mevlânâ'ya ulaştım,
Seyyid Ahmed-i Rufâi, Hacı Bayram-ı Veli ve Taceddin Sultan'la tanıştım,
Hamdım, yandım, piştim,
Ulu yaradana sığındım, kaldım,
Erenler Denizinde bir damla olduğumu, bir hiç olduğumu anladım,
Kendi kendimi törpüledim, artık cilâlandım,
Önce kendimi öğrendim, Enel Hâk dedim,
Komşularımı birbirine düşürmemek için dedikodudan kaçtım, ketumiyeti öğrendim,
İnsanlar hakkında peşin hüküm vermedim,
Akıl ve hikmet yolunu seçtim, iman ve itikadım sağlamlaştı,
Öfkemi yendim, edebiyatımızdaki meşhur Keloğlanla tanıştım,
Nasreddin Hoca'nın elini öpüp desturla, ondan da el aldım,
Mutluluk pınarından kana kana içtim, susuzluğumu, açlığımı giderdim,
Nefis zenginleştikce şımarır düsturundan hareketle,
Nefs-i emmare yolundan geçtim,
Gaflet, cehalet, cimrilik, gazap, haset, kin ve şehvetden kurtuldum,
Küfürlerden binbir pişmanlık duydum,
Nefs-i levvameye eriştim, arındım kötu duygulardan,
Yâ Hayy, Yâ Kayyum, Yâ Kahhâr diyerek,
İlimsiz tevazu olamaz inancı ile, Nefsi Mülhime yolunu seçtim,
İlim ve amellerin güzel yollarda kavuşması için de , Nesf-i Mutmain yoluna girdim,
Boş şeylerle kendimi oyalamamak için, Nefs-i Radiye yolundan geçmeye çalıştım,
Tanrının yarattığı bütün eşyalardaki hikmetleri düşününce,
Nefs-i Mardiye, yolundan geçmek isterim,
Nefs-i Kâmile noktasına ruhum bedenimden ayrılmadan önce varmak isterim ?
Budur benim en büyük hayâlim ,
İşte felsefi düşünceden yola çıkarak,
Akıl ve hikmetin felsefi görüşüyle,
Ünlü düşünür Sokrat'ın önce ' Kendini Bil ' düşüncesiyle,
Şefkât ve merhamet, yüreğimi dağladı,
Sabır ve ümit bütün dinlerin emridir bizlere,
Acı sirke küpüne zarar verir her nedense,
Hırsla kalkan her zaman zararla oturur derler bizde,
Ümitsiz yaşayamaz insanoğlu,
Ümit yeni ufuklara yelken açmaktır derler, bu doğru,
Bütün keşif ve icatlar hep ümit ve hayâl âlemi ile başlamadı mı ?
Ümitsiz insanlar nasıl yaşamalı,
Şecaât ve cesaret hepimizde,
Namus ve iffet topyekûn insanlığımızda,
Fedâkârlık ve feragâtın herkeste olması gerek de,
İtidâl ve temkin bütün kâmil sıfatını taşıyan insanlarda,
Akl-ı selim ve basiret kâinatta şemsiye gibi yıldızlar altında parlamakta ,
Azim ve itimat duygusu bütün çocuklarımızda,
Sebat ve metanet dileriz bütün alın teri ile çalışanlara,
İdrak ve feraset olgun insanlarda,
Musamaha ve tahammül, bizde olması gerekirken yaşlılarda,
Doğruluk ve dürüstlük bütün dinlerde,
İtaat ve sadakat gençlerimizde olması gerekli de,
Ketûmiyet ve emanete hiyanetlik etmeme düsturu hepimize,
Nefse hâkimiyet ve izzet , safiyet ve masumiyet,
Edep-hayâ ve tevâzu-vakâr hepimizin ihtiyacı,
Hayır ve hasenat maalesef sadece Ramazanda topyekûn milletin amacı,
Dosluk ve vefâ duygusu Selçuklu ve Osmanlının biricik gururu,
Cömertlik ve sehâvet bütün milletimizin şiârı,
Alicenaplık, seciye ve halisiyyet altıyüz sene önceki Selçuklu ve Osmanlı ahi ahlâkı,
Kahramanlık ve yurtseverlik bütün ulusumuzun vekârı,
Çalışkanlık ve emek bütün işcilerimizin amacı,
İlim ve irfan bütün öğrencilerimizin topyekûn yüce hedefi,
Huzur ve refâh, sulh ve sükûn bütün milletlerin ihtiyacı,
İstiklâl ve hürriyetimizi müdafa etmek, hak ve adâlet aramak cümlenin hakkı,
İnsanlık ve evrenselliği ise,
1453'de Fatih Sultan Mehmed öğretti bütün dünyaya,
İtidal ve tolerans Anadolu Selçuklu halkında,
Sultan II. Bayezıd Döneminde engizisyondan ürkenleri kucakladık,
1492'de İspanya'dan gelen Musevilere bütün kalbimizi açtık,
İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi katliamından kimleri kurtarmadık,
Saddam zülmünden kaçan peşmergelere de kucağımızı açtık,
Büyüttük, besledik,
Rum, Ermeni, Musevi hepsi ile dost olarak kardeşce yüzyıllarca yaşadık,
Sanatı, ticareti onlar icra etti, cennet vatanımda,
Biz ise Trabulusgarp-Yemen ellerinde cephe cephe dolaştık,
Balkanlar, Orta Doğu, Musul, Yemen, Tunus, Trablusgarb, Hicaz, Mısır,
Romanya, Macaristan, Arnavutluk, Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan,
Kıbrıs, Girit, 12 Ada Kerkük, Musul, Bağdad, Basra bizim eski vilâyetlerimizdi,
Hicaz'dan Kırım'a, Tebriz'den Viyana'ya üç kıt'aya yayılmıştık,
Sömürgecilik yapmadık, hep kendimizden verdik onlara,
Maalesef arkamızdan hançerlendik Balkanlarda, Hicaz'da, Suriye'de,
Balkan Savaşı, Birinci Dünya savaşı, derken,
Yüce Başkomutan Gazi Mustafa Kemâl Atatürk Komutasında,
Kurtuluş Savaşı ile yedi Düveli topraklarımızdan attık,
Hürriyetimize kavuştuk, istibdali, cehaleti, taassubu yendik,
Misak-ı Milli dedik, kırmızı hattımızı çizdik,
O büyük kumandan, eşsiz lider olmasaydı, bu şekilde konuşabilir miydik?
Belki Amerikan Mandası veya İngiliz sömürgesi olur muyduk ?
Cumhuriyetin Sekseninci yılına çok şeyi sığdırdık,
Ama bir türlü ölümden kurtulamadık,
Bilim adamları Amerika'da gençlik aşısını, genleri buldular,
Hastalıklara genlerle çare bulacaklar,
Belki ölümü geciktirecekler, ömrü uzatacaklar,
Ama ölüme bir türlü çare bulamayacaklar¦
Bibliyografya:
Karamağaralı,Beyhan; Ahlat Mezartaşları, Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü Yayınları, Güven Matbaası, Ankara 1972.s.132-134., kat.30.
Başkan, Seyfi; Karamanoğullar Dönemi Konya Mezartaşları, Kültür Bakanlığı Sanat Yayınlar, Başbakanlık Basımevi, Ankara 1966, s.29.
Özsayıner, Zübeyde Cihan ; Eyüp Hazirelerinde İki Kadın Hattat Habibe Hatun ve Habibe Hanım,Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla VII.Eyüp Sultan Sempozyumu, Tebliğler, Eyüp Belediyesi Yayınları, İstanbul, Aralık 2003, s.179-181.
Çal, Halit ; ''İstanbul Eyüp'teki Erkek Mezartaşlarında Başlıklar'', Tarih, Kültürü ve Sanatıyla III.Eyüp Sultan Sempozyumu, Tebliğler, 28-30 Mayıs 1999, Eyüp Belediyesi Yayınları, İstanbul Şubat 2000, s.218-221. Ayrıca aynı eserde bakınız : Süleyman Berk; ''Eyüp Sultan Sınırları İçerisinde Hattat Mustafa Rakım'a Ait Mezar Taşı Kitâbeleri '', s.242-249.; Emine Ketencioğlu; ''Eyüp Sultan'da Adile Sultan Türbesi'ndeki Puşide Örnekleri '', s.250-261; Gönül Yılmazkurt; '' İstanbul Eyüp Sultan'da Mihrişah Valide Sultan Türbesi Sandularındaki Puşideler '', s.304-313; Murat Çerkez; ''Eyüp Sultan Mezartaşlarında kandil Motifleri '', s.338-365; Candaş Keskin; '' Eyüp Sultan'da Bulunan Osmanlı Dönemi Armalı ve Nişanlı Mezartaşları,'' s. 366-371;Vildan Çetintaş; '' İstanbul Eyüp Sultan Hazreti Halid Türbesi Haziresi'nde Yer Alan Mezar Taşları Konulu Tezin Değerlendirilmesi '', s.372-379.
İletişim Adresi : Sadi BAYRAM, 1428. Budapeşte Cad. Kayın Apt.Nu. 9/28 100.Yıl-Çukuranbar- ANKARA
WWW.sadibayram.com, e mail : sadi.bayram@gmail.com
|