Kazan Şehrinin Kuruluşunun 1000. Yıldönümü münasebetiyle :
Atatürk'ün Etrafındaki Mümtaz İlim Adamlarından
Türk Tarih Kurumu'nun Kurucularından,
Genç Cumhuriyetin İlk Kültür Müdürü,
İlk Eski Eserler ve Kütüphaneler Genel Müdürü
PHİL. DR. HÂMİT ZÜBEYR KOŞAY
"Tataristan Cumhuriyeti Kazan Üniversitesi Rektörlüğü ile Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Dil Kurumu İşbirliği ile Kazan şehrinin 1000. Kuruluş yıldönümü münasebetiyle 8-12 Eylül 2005 tarihinde Tataristan'ın Başkenti Kazan'da yapılan sempozyumda bildiri olarak sunulmuştur."
Sadi BAYRAM
Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasını müteakip, Kurtuluş Savaşı ve onun ardından Büyük Önder Atatürk tarafından kurulan genç Türkiye Cumhuriyet'inde; bugünkü Tataristan Özerk Cumhuriyeti topraklarında doğup, Anadolu'ya göç etmiş, veya tahsilini tamamlamak üzere gelen birçok ilim adamı vardır ve bunlar bütün güçleriyle Türkiye Cumhuriyetinin büyüyüp gelişmesindeki katkıları hiçbir zaman unutulmamış, unutulmayacaktır.
İşte bunlardan biri de Phil. Dr. Hâmit Zübeyr Koşay'dır.
Türk kültür ve medeniyetine Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarından itibaren hizmetleri olan ve Anadolu medeniyetini yurt dışına ilk tanıtan bilim adamlarımızdan, Türk Tarih Kurumu'nun kurucularından biri olan filolog Hâmit Zübeyr Koşay'dan bahsetmek istiyorum. Öncelikle kısaca hayatına değineceğim. Hayatını incelediğimizde, yaptığı hizmetleri daha iyi anlarız zannediyorum.
Konuya girmeden önce, Lozan Türk Yurdu'nun 1922'de '' Türk Gençliğinin Vazifesi Ne Olmalıdır ? '' konulu müsabakaya müracaat mektubu ve Lozan Türk Yurdu'nun verdiği cevabı sizlere sunmak isterim :
Muhterem Lozan Türk Yurdu Heyeti Edebiyesine,
Muhterem Heyet,
Türk gençliğini vazife başına çağırırken elbette Kamçatka'dan Girit Adası'na kadar olan sahayı göz önüne getiriyorsunuz. Otuz milyonu mütecaviz Türk milleti zihninizden resmi geçit yapıyor. Beni, sizlerin bu kanaatinden emin olduğum cihetle Osmanlı Ülkesi'nin haricinde muhkim Türklüğün hissiyatına tercüman olmak için hiç tereddüt etmeden kalemimi elime alıyor, Cenevre Gölü'nün sahilinden sadır olan ulvi hitabınıza Kaşgar'dan bir Hutbe ile cevap veriyorum.
İzgü Mescid unvanlı hikâyem müsabakadan tamamen hariçtir. Onu şöyle bir ilâve olarak sunuyorum.
İzgü Mescid'in vermek istediği fikir şudur :
Garbte ( Batıda) oyunu kaybettik, hiç olmazsa Şarkta ( doğuda) mevkiimizi tutmaya gayret edelim, Türklüğün hakiki büyüklüğü şarktadır. Garbte batan hilâlin şarkta yeniden doğması lâzım v.b.
Meseleleri bulduğuma eminim. Ancak onları hal edip edemediğimi kıymetdar tenkitleriniz gösterecektir.
Muallim
Hâmit Zübeyr
Lozan Türk Yurdu'nun verdiği cevap ise şöyledir :
Lozan, 13 Nisan 1922
Sevgili Kardeş,
Yurdumuz tarafından geçen kış açılan '' Türk gençliğinin milli vazifesi ne olmalıdır ? '' serlevhası ( başlığı ) altındaki müsabakaya gönderdiğiniz eser birinciliği ihraz etmiştir (kazanmıştır). En büyük ve en şanlı bir tarihe mâlik olan aziz ve sevgili milletimizin elem ve dertlerini his ve onları beyan ve tavzih ( açıklamada ) eylemekte gösterdiğiniz kudret, Lozan Türk Yurdu ve Heyeti Mümüyyize azâları tarafından şayan-takdir ve şükran görüldü. Avrupa'da tahsilde bulunan Türk gençleri, garb ülûm ve fünunu toplarken, yeni âdet ve müaşeretler tenessül eylerken, Türk milletinin azamet ve kudretini yaşatan kuvvetli seciyeyi eyi saklamakla mükelleftirler. Türk'ün seciyesi ecdattan gelen en kıymetli bir mirasdır. Yeni hayata bütün vesait ve kuvvetimizle atılırken elden kaçırmamaya dikkat edeceğimiz en kıymetli servet bu miras ve kuvvetli seciyedir. Türk'ün en münevver tabakası, en cahil sınıfı kadar kuvvetli bir seciye ( karakter ) muhafaza ederse, eserinizde gösterdiğiniz vazifeleri ifa edeceğine kani olmak lâzım gelir. Bu muvaffakıyeti Ulu Tanrı'dan temenni niyaz eyleriz.
Eserinizin mükâfatı olan yüzeli İsviçre Frangını havi ve namınıza keşide olunan bir çeki leffen takdim eyliyoruz. Milletimize istikbalde büyük hizmetler ifa eylemek şerefini kazanmanızı diler, sevgi ve saygılarımızı yollarız sevgili kardeş.
Şimdi onun hayat hikâyesine kısaca bakalım :
Kuzey Türklerinden olan Hamit Zübeyr Koşay, Ural Dağları'nın batısındaki Tataristan'da, eski Ufa Vilâyetinde Mizele Kazası Tilenkçi Tamak Köyü'nde 1897' de doğdu. Tilenkçi - Tamak Köyü, Tilenkçi ve İgene ırmaklarının kenarında kurulduğu için bu adı almıştır.
Hamit Zübeyr'in ailesi Ik nehri boyundaki Tamyan'da otururlardı. Dedesi zamanın meşhur bilginlerinden Abdülcebbar Hazret adı ile bilinirdi. Abdülcebbar'ın dört oğlu vardı. Abdülkayyum, Ubeydullah, Mansur ve Mirza Abdurrahman. Abdülcebbar, Abdülkayyum'un oğlu Abdülbari'yi, masrafları kendisine (dedesine) ait olmak üzere, tahsil için İstanbul'a gönderir. Abdülbari, önce İdadi'ye girer, sonra da Tıbbıyeye girerek bir doktor olarak Doğu Anadolu'da hayata atılır ve daha sonra Menemen'e gelerek yerleşir. Dr. Abdülbari Efendi'nin torunu Abdülbari Koşay,eski bakanlarımızdan Korkut Özal'ın kızı ile evlenip, ayrılmıştır.
Hâmit Zübeyr Koşay Beyefendinin babası Ubeydullah Efendi, annesi Nurizade hanımdır. Tamyan'da ikamet eden zamanın bilgini, Hâmit Zübeyr Koşay'ın , dedesİ Abdülcebbar Hazret'i, zengin tüccarlardan Halfinoğulları, yeni yaptırdıkları medresede müderrislik (öğretmenlik) yapmak üzere Tilenkçi-Tamak Köyü'ne davet ederler. Abdülcebbar Efendi'nin büyük oğlu-Abdülkayyum'u da köyde bulunan ikinci camiye imam olarak tayİn ederler. Abdülkayyum Efendi, ölünce yerine, Abdül Cebbar Hazret'in ikinci oğlu Ubeydullah Efendi, ikinci caminin imamlığına tayin olur. . Böylece Hâmit Zübeyr'in ailesi Tamyan' dan Tilenkçi-Tamak Köyü'ne gelir. Abdülcebbar Hazret II. Abdülhamid'in ve İstanbul'un aşığıydı. Kalben de İstanbul'a bağlıydı. Evinde II. Abdülhamit Han'ın bir portresi bulunuyordu. Bu sebeble Ubeydullah Efendinin TiIenkçi-Tamak Köyünde 1897'de doğan erkek çocuğuna Abdülhâmit Zübeyr adını vermişti. Abdülhâmit Zübeyr'in bir de ablası vardır.
Ubeydullah Efendi'nin eşi, Nurizâde Hanımın kız kardeşi, Rızaeddin Fahri Efendi ile evlidir. Rızaeddin Fahri Efendi , Ufa vilayetindeki müslümanların Diyanet İşleri Üyesi olmuş, daha sonra Ürenburg'a geçerek orada ŞÃ»ra Dergisi'ni yayınlamış ve daha sonra Rusya Müslümanlarının (Urallar'ın batısının) Müftüsü olmuştur. Ablasının kocası, Rami oğulları ise, altun madeni bularak işletmeye başlamışlardır.
Abdülhâmit Zübeyr'in küçük amcası Mirza Abdurrahman, dini tahsil için eskiden Buhara'ya gidildiği halde, Rızaeddİn Fahri Efendi onu da Mısır'a gönderir. Öğrenimini tamamlayarak Tamyan'a. döner, babasının yerini alır. Zira, Ubeydullah Efendi, Babası ve kardeşi gibi ilme meraklı değildir.
Merkezi Pay-ı Taht olan İstanbul'da .bulunan İttihad ve Terakki; burs vererek talebe yetiştirmek üzere, Rusya Müslümanlarının ileri geleni, II. Abdülhamid'in sempatizanı, Rızeddin Fahri Efendi'ye talebe göndermesi içİn haber gönderir. Abdülhâmit Zübeyr'İnı teyzesi, Rızaed din Fahri Efendi'nin eşi de, neden bir yabancı arıyorsun, yeğeniniz Abdülhâmİt Zübeyr, dokuz yaşında, onu gönderelim, der ve ikna eder. Nurizâde Hanım ve Ubeydullah Efendi'ye haber gönderilir. Ailesi de rıza gösterince gerekli hazırlıklara başlanır. Pasaport işleri için Orenburg'a gitmek gereklidir.
1906 yılının bir sabahında 9 yaşındaki Abdülhâmit Zübeyr, ailesi ile vedalaşır ve eniştesi Rızaeddin Fahri Efendi'nin: okuduğu yanık ezan sesi ile ana yuvasından ayrılır. Bu ezan sesi, Abdülhâmid'in kulaklarından 1 Ekim 1984 sabahına kadar silinmeyecektİr
Babası Ubeydullah Efendi ile Bebebey istasyonuna .gelirler. Buradan Orenburg'a gidecek olan 9 yaşındaki Abdülhâmit Zübeyr'i sadece babası Ubeydullah Efendi uğurlar. Orenburg'da birkaç gün kaldıktan sonra kendisi.gibi İstanbul'a tahsile gidecek olan Esat Sabit ve Arif . Sabit ile buluşmak için Samar'a gider. Arkadaşları ile buluştuktan sonra, Odesa yolu ile İstanbul'a hareket ederler.
İstanbul'da Halim Sabit onları karşılar. Esat Sabit ve Arif Sabit adlı iki kardeşi Galatasaray Sultanisi'ne yerleştirirler. Abdülhâmİt Zübeyr'i Sultaniye'ye bağlı Selanik Rüştiyesine yatılı talebe olarak gönderilir.
Osmanlı idaresine göre tedrisat yapılan okulda öğrencilerin çoğu Yahudi, Yunan, Arnavut, Bulgar'dı. Balkanlarda durum karışık olduğundan, azınlıklar çeşitli taşkınlıklar yapıyorlardı. Bu arada Padişah II. Abdülhâmit tahttan indirilmiş, sabık padişah Selanik'de bulunan Alay Köşkü'nde göz hapsine alınmıştı. İşte bu sırada azınlık öğrenciler, Abdülhamit Zübeyr ile sabık padişahla isim benzerliğinden dolayı alay etmeye başladılar. Zira, sabık padişah, okulun yakınındaki Alay Köşkünde göz hapsinde idi. Azınlıkların yaptığı taşkınlıklar ve olay, Abdül-hâmit Zübeyr'in hocaları tarafından da duyuldu. Hocaların tavsiyesi üzerine Halife.ve Abdülhâmid'e saygılı olan dedesinin, koyduğu isim, Allah'ın kulu anlamındaki Abdül kelimesi kaldırılarak Hâmid'e çevrildi. Bundan sonra ismini Hâmit Zübeyr olarak kullanmaya başladı.
Rüşdiye'yi 1912'de başarı ile bitiren Hâmit Zübeyr, Sultaniye (Lise) sınıfına geçti. Az sonra Balkan Savaşı çıkınca, lise binası tahliye edilerek, yaralı askerlerin tedavisine tahsis edildi. Gidecek yeri olmadığı için diğer benzeri arkadaşları ile yaralı askerlere bakmakla görevlendiriIdi.
Selanik Yunanlılara teslim edilince, son gününü Selanik'deki Mithat Paşa Sanayi Mektebinde geçirdi. Birkaç arkadaşı ile Avusturya. Konsolosluğuna müracaat ederek, İstanbul'a hareket edecek Loyd vapuru'na alınmaları sağlandı. Dedeağaç yakınından geçerken, orasının da yanmakta olduğunu gördüler .
Babası Ubeydullah Efendi, ilkin babası adına, ikinci defa kendi adına, üçüncüsü de Halfinoğulları adına hacca gitmiş bu vesilelerle de oğlu Hamit Zübeyr'i görebilmeyi ummuştu. Kötü şanssızlıklar ve Balkan savaşı yüzünden bu arzusu hiç bir hac seyahatinde maalesef gerçekleşemedi.
Hâmit Zübeyr. bir sene kadar İstanbul'da göçmen talebelerine açılan sınıfta iki sene kaldı. Daha sonra kendi arzusu üzerine Kadıköy'deki Dar'ül-Muallimin'e nakletti. Son sınıfta iken, 1916 yılında Macarlar'ın İstanbul'da açtıkları kurslara da iştirak ederek, yüksek tahsilini Macaristan'da tamamlamayı planlıyordu. O sene mezun olup, Macaristan'a gidemeyince, Kadıköy'deki eski okulunda Beden Eğitimi Öğretmen Vekilliği yaptı. Aynı zamanda İstanbul'da Darülfünun (Üniversite)' da Prof. Meszaros'un yönettiği Macarca ve Etnografya derslerini takip etti. 1917 de C.H. Jestisini himaye ve tavsiyesi üzerine, İttihad Terakki'nin devlet hursuyla tahsiline devam etmek üzere Macaristan'a gitti. Bu seyahatinde de Hamit Zübeyr ile birlikte Rusya'dan İstanbul'a gelen Esat Sabit ve küçük kardeşi Arif .Sabit, ziraat tahsili için yine Hâmit Zübeyr'e refakat ediyorlardı.
. Hâmit Zübeyr, Macaristan'ın Budapeşte şehrinde Rüşdiyeye öğretmen yetiştiren Padagogium'a girdi. Birinci Cihan savaşı esnasında bursu gelmedi, buna rağmen yılmadı, mezun oldu. Daha sonra Prof. Nemeth Gyula'nın .delâleti ve bir Macar asilzadesinin yardımıyla Eövtöş Kollejine yatılı olarak girdi. Yaz tatilinde Lehistan Başbakanın yazlık evinde misafir olarak birkaç hafta kalarak Lehistan'ı da görmüş oldu.
1922'de İsviçre'de Lozan Türk Yurdu'nun açtığı yarışmaya İzgü Mescid adlı eserle katılarak, birinciliği kazandı ve 150 frank ödül aldı. İzgü Mescit adlı eser, Hâmit Zübeyr'in 9 yaşında memleketini yalnız başına tahsil için terk eden çocukluk günleri, Selâniğin düşüşü ve Anadolu'ya dönüşü esnasındaki duygularını belirten gerçek bir hayat hikâyesidir. Ancak bunu yıllar sonra eserin ikinci baskısında editörlüğünü yaptığım 1975' li yıllarda kendi ağzından dinledim¦
Bir yıl sonra Hâmit Zübeyr, Türk Silah Adları konulu doktora tezi ile 1923 senesinde pekiyi derece ile felsefe doktoru unvanını kazandı.
1924 Yılında Almanya'ya giderek Prof. Bang Kaup'un derslerini takip etti.
1917'de Çarlık Rusya'sı devrilmiş komünist rejim gelmişti. Eniştesi Rusya Müslümanlarının Müftüsü Rızaeddin Fahri Sibirya'ya sürülmüş, orada. vefat etmişti. Artık Rusya'ya dönemezdi. .
1925 yılında İstanbul'a döndü. İstanbul Üniversitesine girmeye çalıştı, kadro bulunmadığından giremedi, ayını yıl Maarif Vekaleti Kütüphaneler Müfettişi, üç ay sonra,' Hars, Asar-ı Atika, kütüphaneler Şube Müdürü (Bugünkü Kültür ve Turizm Bakanlığının çekirdeği) oldu. Kısa süre sonra Maarif Vekaleti Müzeler Dairesi Müdürü, Ankara Etnografya Müzesi kurucusu ve Müdürü, Maarif Vekaleti Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü oldu. 1929 - 1949 Nisan ayına kadar bu görevi başarı İle yürüttü. Bir ay Talim ve Terbiye Heyeti üyeliği yaptıktan sonra, kendi arzusu ile ikinci defa Ankara Etnografya Müzesi Müdürlüğüne getirildi. 1962 yılında yaş haddinden buradan emekli oldu. Yine iki yıl daha müdür vekilliği yaptı. 1964-1969 yılına kadar Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğünde müşavirlik yaptı. 1969 yılında çıkan bir kanunla hem emekli, hem de maaşlı müşavirlik yapması mümkün olmayınca, emekliliğe döndü.
1925 yılında hemşerilerinden Naime Hanım ile evlendi. Evlâtlığı olan ve öz çocuğundan hiç farkı olmayan Kızı Erdem Kayıran'dan Etel ve Hanze adlı iki torun sahibidir.
Çeşitli kongreler dolayısıyle Macaristan, Lehistan, Estonya, Finlandiya, Almanya, Amerika, İngiltere, Fransa, İsveç, İsviçre, İtalya. Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Suriye, Lübnan ve Mısır'ı ziyaret etti.
Türk Tarih Kurumu Kurucu Üyesi, Türk Dili Kurumu, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları, İCOMOS, İCOM, Prehistuar, Protohistuar, İngiliz Kraliyet Arkeoloji Enstitüsü, Alman Arkeoloji Enstitüsü, Fin Antropoloji, Türk Kütüphaneciler Derneği Şeref Üyesi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Üyesi olan Hâmit Zübeyr Koşay, Kültür Bakanlığından 50. yıl Hizmet Beratı, Türk Tarih Kurumu'ndan 50. yıl hizmet plaketi, İstanbul Müzeler Derneği'nin en eski Müzeci ödülü, Kültür Bakanlığından 1980 senesinde en iyi Halk Bilimcisi ödülünü almıştır.
Bütün medeniyetlerin beşiği olan Anadolu'da kazı yapmak için gelen sayılı bilim adamları ile tanışmış, dolayısıyle prehistuar, protohistuar, etnografya, folklor, arkeoloji alanında kendisini yetiştirmiştir.
PHİL. DR. HAMİT ZÜBEYR KOŞAY'dan ANEKDOTLAR
Dr. Koşay'ı sevenlere muhterem üstadım Phil.Dr.Hâmit Zübeyr Koşay'ın hayatını anlatmayacağım. Hepiniz biliyorsunuz. Hayatı Türk Kültür ve medeniyetinin bir romanı. 87 senelik ömrünü müzeciliğimizi çağdaş bir seviyeye getirmek için harcadı. Bunların yanı sırada dil, tarih, etnografya, folklor ve arkeolojinin karanlıkta kalmış sayfalarını aydınlatmak için ömrünü harcadı. Cumhuriyetimizin kurucusu Aziz Atatürk'ün çarkında kendini sadece ufak bir vida olarak tanıttı. Aziz Atatürk'ün tezi olan Sümerlerin Türklerle hiç olmazsa akraba olduklarını ispatladı. Bununla yetinmiyerek İspanya'da bulunan Basklar'ın Türk unsuru taşıdıklarını cihana ilan etti. Gönül ister ki, Hamit Zübeyr Koşay'ın ortaya attığı tezler yolunda gidilerek hakiki gerçekler ortaya çıksın.
Hamit Bey, Türk Milletini topyekun müzeci, eski eserci yapmak istiyordu. Türk Tarih Kurumu'nun siparişi olan Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Çağlarında Kazılar Tarihini bu maksada uygun olarak birlikte hazırlıyorduk. Gecikmesindeki tek, amil, bir Schilieman, bir Layard'ın tarihe meraklı sade bir vatandaş olduğu, fakat, kendilerini iyice yetiştirerek arkeologların piri olduğunu Türk Milletine anlatmak istiyordu. .
Hamit Zübeyr, Selanik Rumlar tarafından işgal edilirken Türk gazisine hastabakıcılık etmiş, İstanbul'a döndüğünde Dar'ülmuallimini bitirip Beden Eğitimi Öğretmenliği yapmış, Macaristan'da filolog olmuş, doktorasını yapmış, yurtta Ziya Gökalp'ten sonra O'nun koltuğuna oturmuş, Türkiye'nin kültürüne yön vermiş, Kütüphaneler ve Asar-ı Atika ( eski eserler) Müdürlüğü yapmış, etnograflık, arkeologluk yapmış ve Tarihçiliğinin, hikâyeciliğinin yanında da TamyanIı mahlası ile şiir de yazmıştır. İşte Bunlardan bir kaç tanesi:
SEDDÜLBAHİR'DE EZAN SESİ
Toprak tabyaları gezdim düşünceli,
Sinsi düşmandan bunlar koruyacaktı ili,
Yıkık mazgallarda ne bir er ne cephane var,
Saldıran çelik gemiler uzun kollu canavar.
Binlerce şehidin kanı ile yoğrulu bu topraklar
Basmaya kıyamam, yüz sürmeye ahdini var
Güneş batarken minarelerden yanık ezan sesi
Döküldü kalbime, sezdim ervah, yanımda hepsi.
YOLLAR
Bu yollardan bay geçer çigay geçer
Kağnı geçer, yaylı geçer, kervan geçer.
Ortada tek heykel misali, durmakta çöpçü Ömer
Süpürgesin gah sağa, gah sola sallar
Yığdığı çöpleri, yarattım sanar,
Kabarır göğsü elbet, her işin bir zevki var.
Duyar yokuşu tırmanan atın sık nefesin
Dünyaya yuf çeken serhuşun hoyrat sesin
Belli yollar dertli dertsiz herkesin
Bu yollardan cip geçer, dolmuş geçer, kamyon geçer
Süslü püslü otomobiller uçar
Çalıştıkça Ömer, büsbütün coşar.
Karışır ortalık birden, kornalar çalar
Can kurtaran yok mu diye bağıran var
Kırık bir süpürge ile, yerde serili Ömer.
Tükenmez yol, dere tepe düz gider
Ancak ömür tükenir, böyle kurulmuş kader
Ertesi gün aynı yoldan geçer tabutun Ömer.
Kırık dökük kağnı inler, dul karı ağıtın kim dinler
"Çöktü damda orta direk, kocam bırakıp nereye gider"
Yankılar çevrede dağlar, Ömer, Ömer, Ömer !..
ÇÖLDE ÖKSÜZ CEYLAN YAVRUSU
Ceylan yavrusu kurtularak bir an
Haşarı çocukların zâlim elinden.
Saklandı sık ağaçlar arkasına.. .
Çimlerde bir karaltı benziyor anasına,
İnce bacaklarıyla koşup hemen ulaştı
Evet bu anasıydı, yanılmamıştı,
Dolaştı durdu sevsin diye çevresin
Defalarca yalvardı cevap vermesi için
Ateşli dudaklarıyla öpünce alnı soğuk geldi
Anladı her şeyi heyhat! bu ancak bir heykeldi¦
Marmara Köşkü'nde Atatürk'le Bir Konuşma
1929 yılında bir gün Atatürk Ankara Etnografya Müzesi uzman elemanlarından Macar Prof. ,Meszaros'la beni acele Çiftlikteki Marmara Köşkü'ne çağırmış. Niçin çağrıldığımızı bilmiyorduk. Bizi kabul buyurdu, oturtturdu. Prof. Meszaros'a Hititler'in Türklerle ilgisini sordu. Etnograf Meszaros bu ani soruya hazırlıklı olmadığı için, literatürdeki bildiklerini anlattı. Atatürk bu bilgiden yeterince tatmin olmamıştı. Buna rağmen hiç kızmadı !
Çankaya 'da Ata Huzurunda Güreş
Bir akşam Çankaya'da- huzurda sohbetteydik. Bazı ilmi münakaşalar yanında konu - eski Türk sporuna geldi. Atatürk birden bana dönerek, Özel Kalem Müdürü Hikmet Bayur'la güreş tutup tutmayacağımı sordu. Atatürk'ün karşısında hayır diyemezdim. Bu arada Hikmet Bayur'u da mahçup etmek istemiyordum. Halıların üzerinde güreşe tutuştuk. Bir süre güreşten sonra İster-İstemez yenilmiştim. Ata, tebessüm ediyor, "sporda yenilmek, yenmek kadar onur vericidir" diyordu.
Atatürk'ün Açılıştan önce Etnografya Müzesine Gelişi
Afgan Kralı Emanullah Han, yurdumuzu resmen ziyaret edecekti. Bu arada Ankara Etnografya Müzesi'nin açılışının yetiştirilmesi isteniyordu. Müze hazırlıkları hızla ilerliyordu, bir pazar günü Atatürk ansızın çıkageldi. Tesildüfen ben de müze binasında çalışıyordum. Giriş karşısındaki kubbenin altında Erken Osmanlı Devri Cami mimarisinde olduğu gibi bir şadırvan .koymuştuk, etrafı ise çakıl taşları ile dekore edilmişti. Gazi, bu şadırvanı görünce, bunun kaldırılarak, buranın da mermerle kaplanmasını emretti. Sanki bir içgüdü ile değiştirdiği bu mekan 1938'den 1953 yılına kadar Ata'nın muvakkat kabri olacaktı. Gazi, diğer salonları gezdi. Bazı talimatlar verdi., bütçe imkansızlıklarından bahsettiğimde, "kaç para istiyorsun?", dedi, 5.000. TL. dedim. (Ertesi günü yaverle beş bin lira göndermişti). Bahçeye geçti. Etraf inşaat artıkları ile dolu idi ve tek bir ağaç yoktu. "Olmaz" dedi. "Çiftlikten acele büyük çam ağaçları kökü ve toprağı ile sökün, hemen buraya dikin, mevsim müsait, çamlar bir haftada kurumaz", dedi. Emir yerine getirildi. Afgan Kralı Emanullah Han geldiğinde etraf yeşillendirilmişti.
Emanullah Han için Türk Ocağının ikinci katındaki yatak odasına Han'ın oldukça uzun boylu olması sebebiyle büyük bir prinç karyola hazırlanmıştı. Odasını gören Han, "-Bana yer yatağı yapın, daha çok rahat ederim. Memleketimde de yer yatağında yatarım" diyerek karyolayı odasından çıkarttırdı. .
Müzeyi gezdiler, memnuniyetlerini ifade ettiler ve müzemize bir Buda heykeli göndereceklerini vaad ettilerse de memleketine döndükten bir süre sonra tahttan indirildi.
İlk Milli Kazı
Bir gün Atatürk Afet İnan'la Ankara'nın güney-batısında Ahlatlıbel'de gezerken, burasının eski bir yerleşme yeri olacağı düşüncesi ile burada bir kazı yapılmasını ister. Halil Edhem (Eldem) Bey, bu kazıyı yabancı uzmanların yapabileceğini belirtir. Afet İnan ise, Hâmit Zübeyr'in bu işi yapabileceğini düşünerek, Atatürk'e Hamit Zübeyr'i tavsiye eder. Maarif Vekili Reşit Galip ile Hamit Zübeyr saha araştırmalarına başlarlar. Kazı için gerekli kazma ve kürekler, Maarif vekilinin makam arabası ile taşınır. Atatürk'de birkaç defa kazı alanına gelerek,
yapılan kazıyı kontrol eder. Böylece ilk milli kazı yapılmış olur. Aslında. Hamit Zübeyr, filolog .olarak yetişmesine rağmen, bu sahada biraz fikir sahibiydi. Ayrıca, yurdumuzda çalışan arkeoloji heyetleri ile sıkı bir teması vardı, Teşkilat cılızdı, fakat, ruhça yüksek bir seviyedeydik, başardık.
Hamdullah Suphi'nİn Milletvekili Adaylarım Tesbiti
Bir gün Hamdullah Suphi (Tanrıöver), devletin ileri gelen bürokratlarını Türkocağı'nda toplamış, hepsinin tek tek hatırını sormuş, bir sıkıntıları olup olmadığını, neyle meşgul olduklarını sormuş. Hamit Bey, o günlerde kaybetmiş olduğu çocuğunun üzüntüsü haletiruhiyesi içerisinde biraz da hayattan şikayetçi olarak sohbeti sürdürmüştür. Birkaç gün sonra öğrenmiş ki, o toplantıda, mebus adaylarım tesbit ediyormuş!..
Akademik Kariyer sonrası
Hamit Zübeyr, Macaristan'da Prof. Nemeth Gyula'nın yanında Türk Silah Adları konusunda 1923 yılında pek iyi derece ile tamamladığı felsefe doktorluğundan sonra 1924 yılında Almanya 'ya geçer ve Prof. Bang Kaup'un derslerini takip eder. 1925 yılında; İstanbul Edebiyat Fakültesi (Dar'ülfünun)'a öğretim üyesi olmak arzusuyla döner, Yapılan müracaatına kadro olmadığı gerekçesiyle red cevabı alır. Dostlarından Avrupa'da tahsilde olan Ragıp Hulusi (Özden) için bir kadro saklanmış olduğunu ve bu kadronun. kendisine verilmediğini öğrenir. Daha sonra Köşkde, Ata'nın özel kalem müdürü Faik Reşid'e yazar. Sonra, "Ankara'ya gel, Maarif Vekaletinde işin hazır" telgrafını alır. Hiç düşünmediği halde Maarif Vekaleti Kütüphaneler müfettişliğine atanır .
Kaderin diğer bir cilvesi de, Ragıp Hulusi, Müzelerde Hamit Zübeyr' e asistan olur.
Leh Başbakanının Daveti
Hamit Zübeyr, Macaristan'da talebe iken Leh Başbakanı Macaristan'dan bir öğrenciyi Başbakanlık yazlık evinde bir süre misafir etmek ister. Eötveş Kollej idaresi tarafından Hamit Zübeyr seçilerek Lehistan'a gönderilir. Lehistan Başbakanın yazlık evinde bir süre misafir kalır, bu arada Başbakanın özel konuğu olarak çevreyi gezer.
Eötveş Kolleje Giriş
İttihad veTerakki tarafından 1917'de Macaristan'a gönderilen Hamit Zübeyr, Padagogium'u bitirir, Eötveş Koleje gitmek ister, ancak kontenjan dolduğu gerekçesiyle alınmaz. Hun Türklerinden olan ve Türkoloji ile uğraşan, Hamit Zübeyr'in yeteneklerini takdirle karşılayan Prof. Nemeth Gyula, O'nu bir asilzadeye gönderir. Asil-zadeye durumunu anlatan Hâmit Zübeyr, Kollej Müdürü tarafından hem de parasız yatılı öğrenci olarak Kolleje kaydedilir.
Türk Gençliğinin Vazifesi Ne Olmalıdır?
. Sakarya Meydan Muharebesi kazanılmıştır. Bu sırada İsviçre'nİn Lozan şehrinde bulunun Türk Yurdu Cemiyeti, 1922 yılında Türk Gençliğinin Vazifesi Ne Olmalıdır'? konulu bir yarışma açar. Hamit Zübeyr'de Macaristan'dan katılarak "Kâşgar'dan Cevap-Türkçe Hutbe" adlı hikayesi ile yarışmaya iştirak eder ve kazanır. Eser aynı tarihlerde İstanbul'da lzgü Mescid adıyla basılır. O tarihte 150 frank ödül alır. Aslında bu hikaye kendi hayaqt hikayesi olup, gençliğe ve yurdun kalkınmasına bir bakıştır.
Bir iftar Yemeği
1967 yılı Ramazan ayı idi. Önasya Mecmuası yazarlarına o tarihteki Gökalp Caddesi başındaki Modern Otelde ( yıkılıp yerine 15 yıl önce iş hanı yapıldı ) bir iftar yemeği vermiştik. Yazarlardan Adalet Partisi Senato Grup Başkan Vekili Dr. Fethi Tevetoğlu, Zeki Sofuoğlu, Nejdet Sançar, Mustafa Yazıcı, Hâmit Zübeyr Koşay, Hikmet Gürçay, Mehmet Altay Köymen, Enver Behnan Şapolyo, Yılmaz Önge, İsmet Binark ve diğer yazarlarımız katılmıştı. Zannederim Ekim ayının sıcak günlerinden biriydi. Rahmetli Nejdet Sançar, ben şamanım, oruçlu değilim dedi. Hamit Zübery Koşay, kapıdan girerken bugün oruçluyum, demişti. Aslında ilk tahsilini medresede yaptığı için müslümanlığı iyi bilir, Allah'a tam kalbi ile inanır, Allah'ın varlığı Elham ve Kulhüallahü ahad surelerinde mevcuttur ve İslam dininin en güçlü ve inandırıcı din olduğunu söylerdi. Ezan okunduğunda gerekli saygıyı daima gösterirdi.
Hayvanlara Sevgi
Aliağa'daki yazlık evinde. kedi bir serçe yakalar, Dr. Koşay'da kedinin ağzından serçeyi kurtarır. Yaralı serçe; yaz tatili süresince Dr. Koşay tarafından tedavı edilir. Ankara 'ya dönerken de beraberinde getirir. Serçe o kadar hocaya alışmıştı ki, çalışma odasında uçar, arada bir hocanın başına, omzuna konardı. Eliyle yemlerdi. Öldüğünde çok üzülmüş ve birkaç gün yasım dahi tutmuştu. Çok yufka yürekli idi.
Cincin adlı kedisi, çalışma odasında hocanın omzuna atlar, oradan da kütüphanenin en üst rafına sıçrar ve ikindi uykusuna dalardı. Akşamları ise, hocanın kucağında bir müddet uyur, hoca da kediyi rahatsız etmemek için yerinden bile kalkamazdı. Altı kişilik ailede Cincin yalnız hocanın kucağına atlar ve sessizce uyurdu.
Ayağının Kırılması
Elazığ ili, Keban Baraj Gölü altında kalacak eserleri kurtarma kazısına ODTÜ Rektörü Kemal Kurdaş'ın isteği üzerine katılmıştı. Hamit Zübeyr Koşay, Erzurum'un olduğu gibi Elazığ'ın da Pulur (Sakyol) Köyündeki höyüğü kazı alanı olarak seçmiş ve üç yıl muntazam olarak çalışmış, Neoloithik çağ'a ait üç kutsal ocak bulmuştu. 1972 yılında Yeniköy Höyüğü kazısına başlamıştı. Bir gece dışarı çıkar, karanlıkta kamp kurdukları ilkokulun önündeki 3 m. lik uçurumdan beton zemine düşer ve ayağı kırılır. .Ankara'ya döner. Kırık bacakla ne yapılır? Türk Kazı Tarihine başlar. Bu arada da Sakyol'da bulduğu bir çanak kırığım konu olarak ele alır. Keban 'ın 10 sene sonraki turistik halini düşler ve Cıncık adlı hikayeyi yazar. Cıncık'da kendi hayatı ve düşleri gizlidir.
1973 yılı başında, askerlik dönüşü kendisini evinde ziyaret ettiğimde, dur sana bir şey okuyayım dedi. Cıncığı müsveddelerinden bir buçuk saati aşkın bir sürede okudu. Sonunda nasıl buluyorsun? dedi. Tenkitlerimi bekledi. Çok güzel bulduğumu, yayınlanması gerektiğini söylediğimde, müteredditti. Bir hafta sonra ise, yayınlayalım, fakat kendi ismimle değil, takma isimle olsun, bakalım tepki ne olacak, dedi. Hep Türk milletine bir ışık tutmayı arzulardı, Şerafeddin Işık, diyelim dedi. O isimle yayınladım. Beğenildi. Yurt dışında da ilgi .uyandırdı. Daha sonra Maarif Koleji ingilizce öğretmenliğinden emekli, dostu Hayrettin Gürsoy, bu hikayeyi The Neolithik Aga of The Postscherd adı ile ingilizce olarak kendi ismi ile yayınladı. Kısa zamanda da satıldı. Eser tükenmişti.
Bu arada Makaleler ve Incelemeler adı ile Hamit Zübeyr Koşay'ın seçilmiş bazı makalelerini bir araya getirerek, o devirdeki Mercedes genel disbüroteri, hemşerisi rahmetli Ahmet Veli Menger'in maddi desteği ile yayınladık. .
Dr. H.Z. Koşay'ın Günlük Bayatı
Hamit Zübeyr Koşay, sabah saat 09.00'da uyanır, 09.30'da kahvaltı ettikten sonra, gazetelerini okumaya başlar, kültürümüzle ilgili makaleleri, arkeolojik, sanat tarihine ait haber küpürlerini keser, bir kağıda yapıştırır ve onları dosyalardı. Tercüman Gazetesi'nin Türk dili ile ilgili yazılarının yıllarca küpürlerini dosyalamıştır. Anarşi döneminde dahi, bazıları Tercüman Gazetesini almaya çekinirken, o, abonesini aksatmadan devam ettirmiştir. H.Z. Koşay, Hürriyet, Milliyet, Cumhuhuriyet gazetelerini de takip ederdi. Dilde yeniliği ister, aşırilığı tasvip etmezdi. Halkın benimsemediği kelimeler ölmeğe mahkumdur, derdi. Gazetelerden sonra, kitaplarını okumaya dalar, ilk notlarını genellikle eski yazı ile tutar, sonra yeni yazıya çekerdi. Eski yazı, şimdiki steno görevini yapardı.
13.30-14.00'de öğle yemeği yer, hemen şekerli bir kahve içer, öğle uykusuna dalardı. Bir saat kestirdikten sonra, çalışmaya başlar, beş çayında börek ve pastasını yer, saat 18.00'de mutlaka dışarıda yürüyüşe çıkardı. Yürüyüş onu hayata bağlar, bu şekilde zindeliğe kavuştuğunu söylerdi. Yağışlı, karlı havada dahi, Bahçelievler Pazar durağına kadar yürüyüp dönerdi.
Akşam yemeğini 19.30-20.00 arası yer, televizyon karşısında biraz uyuklar, saat 22.00'den 03.00'e kadar çalışırdı.
Kazı Tarihi bitince, seninle beraber Türk İştikak Lugati"ni hazırlıyalım derdi, Bazı hazırlıkları da mevcuttu. Eğer benim ömrüm buna kafi gelmezse, bu işi Türkiye'de yapacak tek kişi, şimdiki Dil Kurumu Başkam olan Prof. Dr. Hasan Eren'dir, derdi. .
Zaman zaman Milli Piyango bileti alır, çıkarsa, milli kültürle ilgili çeşitli çalışmaları birlikte yapacağımızı düşlerdi. Vefat tarihine kadar, şans yanına uğramadı.
H.Z. Koşay, iki defa İspanya'ya gitmiş, Basklar'ın dilini incelemiştir. Baskların Türklerle akraba hir kavim olduğuna inanıyor ve ileride bunu kesin olarak isbatlayacaklar, ben öldükten sonra sen bu konuyu sürdür diye teşvik de ediyordu.
Ancak, 1973 yılında Erdoğan Tan'la başladığımız Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Çağları Zamanında Türk Kazı Tarihi adlı eseri bitirmemizi arzu ediyor, emri hak gelince, bu eseri sizler çıkaracaksınız, diyordu. İstanbul'da Zarif Orgun, Fakülte arkadaşım olan ve Önasya Dergisi'nde bana yardımcı olan Erdoğan Tan'la birlikte çalışıyorduk¦.
Dr. Koşay'ın sol gözü, 1982 yılından itibaren hiç görmüyordu. daha önceleri iki gözünden de katarak ameliyatı olmuştu. Vefatına kadar gözünden hiç. şikayetçi olmadı. .
Sınıf Arkadaşlığı
Macaristan'da öğrenci iken, sınıf arkadaşları bir karar alırlar, mezun olduktan sonra,her sene Budapeşte şehrinde belli bir kahvede toplanacaklar, haber vermeden gelmeyenler, hayata veda etmiş sayılacaklardı. Dr. Koşay, Türkiye'de olduğu için, Budapeşte'de toplanan arkadaşları, bir kart yazarak, topluca imzalarına atarlar ve Dr. Koşay'a gönderirlerdi. 1984 senesinde kartta üç İmza vardı. Hamit Zübery'de onlara cevaben bir kart gönderirdi. Malesef 1985 yılında bu kart gönderilemedi. .
Yabancı İIim Adamları ile Temas
,
Phil. Dr. Hamit Zübeyr Koşay, 1925-1949 tarihlerinde Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü yaptığı için, Türkoloji ile uğraşanlar, arkeologlar, etnologlar, antropologlar, sanat tarihcileri, kazı heyetleri, araştırıcılar, hep Dr. Koşay'a baş vurdukları için, genelde meslektaşlarıyla bir dostluk havası başlamış ve ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür.
Türk sanatını batı dünyasına ilk defa ciddi biçimde duyuran Fransız Prof. Louis Albert Gabriel'dİr. Türkiye'de uzun süre çalışmış, Selçuklu ve erken osmanlı devri yapılarının plan ve rölövelerini o günün imkanlarına göre çıkararak, ilim alemine sunmuştur. Dr. Koşay, Gabriel 'in gezilerinde kendisine Müzeler Genel Müdürü olarak tam bjr destek olmuş, gezilerini planlıyarak, gerekli koordinasyonu sağlamış, Prof. Gabriel'e rahat bir çalışma imkanı hazırlamıştır. Bu konularia ilgili Albert Gabriel'in Dr. Koşay'a yazdığı çeşitli fransızça mektuplar bulunmaktadır. Bu mektupların hepsi saklanmış ve imha edilmemiştir. Zaten, Dr. Koşay, hemen hemen hiç bir şeyi atmaya, kıyamaz, ileride bir gün lazım olur derdi.
Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü rahmetli Tahsin Öz Bey'le resmi mektuplarda yazamadıkları konuları, özel mektuplarla birbirlerine intikal ettirirler, dertler, şikayetler, kişiler arasındaki huzursuzluklar bu mektuplarda yer alırdı. Bu mektupları 1978 senesinde, aziz dostu, halen hasta bulunan ve 1985, Kültür ve Turizm Bakanlığı, "Büyük Kültür Ödülü" ,ne layık bulunan, aziz dostum Ord. Prof: Dr. Ahmed Süheyl Ünver istemiş, mektupları almış ve incelemiş ve altı ay sonra iade etmiştir.
Birçok batılı bilginin özel mektupları Dr. Koşay'ın arşivinde bulunmaktadır . Ayrıca, birçok batılı bilgin, yazdıkları eserleri imzalıyarak Dr. Koşay'a göndermişler ve böylece zengin bir kütüphane meydana gelmiştİr. Türkiye'de bulunmayan birçok eski baskılı, tarih, edebiyat, folklor, etnografya, dil, arkeoloji, sanat tarihi kitabı Dr. Koşay'ın kütüphanesinde mevcuttur.
Zengin kütüphanesi konusunu., on yıl içinde, Dr. Koşay, belki 100 defa bana açmış, ne yapacağız, demiştir. Vefatından bİr hafta önce de yjne gündeme getirmişti. Her seferinde, bunları bir üniversiteye vakfedelim, dediğimde, ben bugün bile hâlâ kitap alıyorum, yabancı kitapların fiatı çok yüksek, vakf edemem, diyor, benim Türkiye'de ilk resmi raporum, vakıf kütüphanelerdir, sözünü ekliyordu.
Dr. Hamit Zübeyr Koşay'ın arkeoloji edebiyatımızdaki yerine ve hizmetlerine girmiyorum. Zira, başlıbaşına ayrı ve geniş bir konu. Cumhuriyet Devri müzeciliğimizin babası. Ankara Fidanlık, Ahlatlıbel kazılarından sonra 1935 yılında yaptığı, Alacahöyük kazısı ile dünya ölçüsünde şöhrete kavuşan Dr. Koşay, Büyük Güllücek, Güzelova, Erzurum Pulur Kazılarını Atatürk Üniversitesi adına Herman Vary ile birlikte yapmış, Sperling ile Kumtepe, Ankara Augustus Mabedi, Amasya Mahmatlar, Elazıg Sakyol, Yeniköy kazılarını yapmış olup, ayağı kırıldığında 1972 yılından itibaren sadece Alacahöyük kazılarına zaman zaman iştirak etmiştir.
Yalnız, İtalyada yaşayan Etrüskler'in menşeini kesİn delillerle bulabilmek için İzmjr'in Tire ilçesinde esaslı bir kazı yapmak gerekir.
Burada bulunabilecek kitabe ve sikkeler, bize yol gösterebilir, Romalılar'ın eski cedlerİ olan Etrüskler Batı Anadolu'dan, Tireden deniz yolu ile İtalya'ya gitmiş olabilir,diye özel sohbetlerimizde bahseder, ancak yine de sen kimseye söyleme derdi.
Anadolu' da bulunan Türk kültür eserlerine iyi bakın, bunlar yurdumuzun tapu senetleri, sen vakıflarda çalışıyorsun, elinden geleni esirgeme, diye telkinlerde bulunurdu.
Mevlana ve Hacıbektaş Dergâhlarının Kurtarılması, Müzeye Dönüştürülmesi
Tekke ve Zaviyeler kapatılınca, bazı önemli tekkelerde çeşitli kıymetli eşya kalmıştı. Anadolu'nun birlik ve beraberliğinde Ahi Evran, Yunus Emre ne ise, Mevlana ve Hacıbektaş da aynıydı. Hıç olmazsa iki dergah Türk kültürüne kazandırılmalıydı. Aradan bir müddet geçtikten sonra, Hamit Zübeyr Koşay, Hacıbektaş ve Mevlana Külliyelerinde bulunan eski eserleri tesbit amacıyla Bakandan onaylı bİr komisyon kurar. Komisyonda daha sonra milletvekili olan ve İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü, Osman Hamdi Bey'in kardeşi Halil Edhem (Eldem), Dr. Koşay, Milli Savunma Bakanlığından bir binbaşı, Vakıflardan bir temsilcİ (zannederim, Halim Baki Kunter olması muhtemel), türbedarIar komisyona üye olurlar.
Komisyon, Konya'ya hareket eder, Şereflikoçhisar'a geldiklerinde arabanın içinde bulunan binbaşının tozdan apoletleri görünmez duruma gelmiş ve bu kötü şartlar altındaki seyahat sırasında araba bozulur.
Halil Ethem Bey, ciğerlerinden hastadır. Buna rağmen yoldan geçen bir başka araba ile Ankara'ya geri döner; Bakanlıktan bir başka araba alarak, Şereflikoçhisar'a aynı gün akşam üstü varır, hemen Konya'ya haket edilir. Mevlana külliyesindeki eşyalar tespit edilir. Daha sonra Hacıbektaş'a da gidilerek gerekli tespitler yapılır.
Hamit Zübeyr Koşay, Ankara'ya döndüklerinde bu kültür miraslarımızın aynen korunmaları için bir rapor hazırlar, konu Bakanlık, Başbakanlık vasıtasıyla Köşk'e akseder. Hamit Zübeyr Koşay, Çankaya'ya giderek Atatürk'e konuyu anlatır, buraların bir müze olması fikrİni savunarak bize bugünkü Mevlana Müzesi ile Hacıbektaş müzelerini kazandınr.
Ayasofya Konusu
Batı dünyasına açılması ve iyi geçinmeyi arzulayan Dışişleri bir jest yapmayı arzulayarak, Ayasofya Cami'nin müze haline getirilmesi konusunda Gaziyi ikna ederler. Atatürk, gerekli direktifleri verir. Maarif Vekili, zamanın Müzeler Genel Müdürü Dr. Hamit Zübeyr Koşay'a Bakanlar Kurulu Karan için gerekçe hazırlaması emrini verir. Dr. Koşay, bir komisyon kurarak, Ayasofya Camiinin bir ilim mabedi olması kararını alır ve gerekçe Başbakanlığa intikal ettirilir. Ayasofya Camiinin müzeye tahvili için kararname çıkarılır. O sıralarda ve daha sonraları Ayasofya Camiini müze haline getirenler için basınımızda çıkan haberlere tek taraflı bakmamak gerekir. Zaman, zemin ve şartlar daima göz önüne alınmalıdır. Aynı şahıslar .bugünkü Mevlana Dergahını bize kazandırmışlardır. Dünyanın dört bir yanından Konya'ya Mevlana Dergahını ve müzesini gezmek için binlerce turist gelmekte ve O'nun fikirlerini benimsemektedirler.
Hocanın dikkatle okuduğu son kitap, dostu Prof. Laslo Rasonyi'nin macarca Tuna Köprüleri idi. Zaman olsa da, tercüme etsem, ne iyi olur, iki üç ayda çıkarırım, bizim kültürümüz için elzem, derdi. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü bu arzusunu vefatından sonra gerçekleştirdi.
1915 Ermenilerin Türkler'e mezalimi üzerinde durmak istiyordu, ancak zaman dardı, hangi işle meşgul olacaktı. Ben de dağılmayalım hocam, diye ikazlarda bulunuyordum. Zira esas arzusu Türk Kazı Tarihi'ni bitirmekti. Zarif Orgun Beyefendi'nin de arzusu bu yöndeydi.
Doğuda yaşayan kürt kavminin kalben Türk olduğuna inanıyordu. Onların evvela 1800 yıllarından itibaren sistemli olarak İngilizler, daha sonra Fransızlar ve Ruslar tarafından kışkırtıldığını söylüyordu. Suriye ise, son zamanlarda lideri alevi olduğu için, bu bölgede alevi - sünni çekişmesi yaratarak bölgeyi yutma hayalinde olduğunu, beceremeyince ve oyunları bozulunca, kürtcülük cereyanını maddi ve manevi olarak desteklediği görüşündeydj. Bizi dışandan yıkamayan yabancı unsurlar Cihan savaşından beri içeriden çökertmeye uğraşıyorlar. Asıl amaçları petrol bölgesini ele geçirmek. Böl, parçala, yok et formülü, sahnede, diyordu.
Tamyanlı mahIası ile şiirler yazan Dr. Koşay'ın şairliğine girmiyorum. Bu satırların yazarının müstakil yazısı olarak Önasya Mecmuası'nda yayınlandı. Şairimizin, Cıncık ve lzgü Mescid'den başka, 1947 yılında Yuvak Taşı, 1929'da Dokuz Ötkünç (Öykü - Dokuz Hikaye), 1949 da Susmuş Saz adlı hikayeleri bulunmaktadır.
Phil. Dr. Hâmjt Zübeyr Koşay'ın yayınlanmış eserlerinden Seçilmiş Bibliyografya
ETNOGRAFYA:
ANADOLU ETNOGRAFYASINA AİT MALZEME
H. Koşay, Alacahöyük, - Etnografya, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1951, 105 s., 38 levha (Almanca tercümesiyle).
H. Koşay, Ankara Budun Bilgisi, Ankara, 1935, Halkevi Yayınları, 286 s.,
H. Koşay-Sebahattin Kılıç, Güzelova (Erzurum) Etnografya ve Folkloruna Ait Notlar, Türk Etnografya Dergisi, S. VI. Ankara Üniversitesi Basımevi, 1965, s. 66-89. 5 levha.
Ramazan Karça-H.Koşay, Karaçay Malkar Türkleri'nde Hayvancılık ve Bununla ilgili Gelenekler, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınlan, Ankara, 1954, 248 s.,
H. Koşay, 1927'de Etnografya Cemiyeti Kurma Teşebbüsü, Çığır Dergisi, 1943. S. 127.
H. Koşay, Çiftcilik, Türk Etnografya Dergisi, S. II.
H. Koşay, Ev Eşyası, Türk Etnografya Dergisi, S. III.
H.Z. Koşay - Akile Ülkü, Çanak - Çömlek İmalathaneleri, Türk Etnografya Dergisi, S. V.,1962, s. 89-95.
H.Z. Koşay, Köylerimiz ve Geleneklerimiz, Türk Yurdu, C. 4, S. 3.
H.Z. Koşay, Halkevleri Ulusal Sergisi, Ülkü Dergisi, C.3, 16 Mart1943, S. 36., s.9-11
H.Z. Koşay, Türk Halk Dilinde Yemek Adları, Nemeth Armağanı, Türk Dil K urumu Yayınları, S. 19, s. 289-317.
H.Z. Koşay-Akile Ülkü, Anadolu Yemek Adları ve Türk Mutfağı, Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi, Ankara, 1961, 151 s., 39 levha
H.Z.Koşay-Akile Ülkü,Anadolu Yemekleri ve Türk Mutfağı, Türk Etnografya Dergisi, S.5, Ankara 1962, s. 7-98..
H.Z. Koşay. Köyevleri Üzerine Birkaç Not, Ülkü Dergisi, Ocak - 1947.
H.Z. Koşay, Etnograf Gözü ile Orman Davası, Karınca Dergisi, S. 131-132.
H.Z. Koşay, Eski Medeniyetlerin Maddi Kültürü ve İzleri, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, S. 50, 51, 52.
H.Z. Koşay, Tesbihçi Dükkanında Söz Araştırma, Türk Yurdu, Mart Nisan 1929, C. 3, S. 23.
H.Z. Koşay, Eski Sanatlarımız ve Kütahya Çiniciliği, Türk Yurdu, Eylül 1928, C. 2/22 S. 9, s. 203.
H.Z. Koşay, Etnografya Müzesi'ndeki Alemler, Türk Etnografya Dergisi, S. III, s. 3-9, 10 levha.
H.Z. Koşay. Polatay Getrud Les leemlits 2. Broderies Houngarie Belleten, C. 24, S. 96, Ankara, 1960, s. 547-566.
Feher Geza - Paradi Nandor (Çeviren, H.Z. Koşay), XVI-XVII. Yüzyıllarda Türk Zenaatı Belleten, C. 24, S. 96, Ankara, 1960, s. 547-566.
H.Z. Koşay, PuIur (Sakyol), Orta Doğu Teknik Üniversitesi Keban Projesi Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1979.
FOLKLOR:
H.Z. Koşay, Halk Edebiyatı ve Ananelerini Toplama Usulü, Muallimler Birliği Dergisi, S. 1, Temmuz 1341 (1925).
H.Z. Koşay, Halk Ananelerini Tetkik için Rehber (Osmanlıca - Eski Harflerle), .Muallimler Birliği Dergisi, S. 18, Ocak - 1926.
H.Z. Koşay, Folklor Nedir?, Muallimler Birliği Dergisi, S. 3, Eylül,1341 (1925). .
H.Z. Koşay, Halk Bilgisi Klavuzu, 1932, Kitap Yazanlar Kooperatifi Yayınları, No. 1. .
H.Z. Koşay, Etnografya ve Folklor Klavuzu, Ankara, 1939, CHP Klavuz Kitaplar Serisi, S. 5.
Hamit Zübeyr-İshak Refet. Anadilden Derlemeler, 1932, CHP Halkevleri Yayınları, 448 S.
Hamit Zübeyr Koşay - Orhan Acıpayamlı, Anadilden Derlemeler II, Türk Dil Kurumu Yayınları, No. 19, 145 s..
H.Z. Koşay, Türkiye Türk Düğünleri Üzerine Mukayeseli Malzeme, Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayınları, Maarif Matbaası,1944, 364 s.
H.Z. Koşay, Doğumla Alakalı Bazı Adetler, Türk Yurdu, Eylül 1927,C. 6, S. 33
H.Z. Koşay, Hars Nedir? Bir Mütalâa, Türk Yurdu, Ocak - 1928, C.I, 7/21, S. 1-125.
H.Z. Koşay, Türk Kültürü Hakkında Düşünceler, Nilüfer Dergisi, S. 22, 1951. .
H.Z. Koşay, Tarihi Yollar ve Halk Bilgisi, Ülkü, C.3, II. Kânun Mart, 1943, S. 32, s. 10-11.
H.Z. Koşay, Folklor Atlası, Türk Folklor Araştırma Dergisi, Ocak, 1954, Nu. 54. .
H.Z. Koşay, Memleket Harbi ve Halk Edebiyatı, Türk Yurdu, Temmuz 1928, C. 2/22, S. 7-201; Kasım -1928, C. 2 /22, s, 11-208.
H.Z. Koşay, Avşar Türk Ağıtlarına Dair, Türk Yurdu, Mayıs, 1928,
H.Z. Koşay, En ihtiyar Atışar Türk'ü Nezdinde, Türk Yurdu, Şubat 1928. .
H.Z. Koşay, Orta Oyununa Dair, Türk Yurdu, Ekim, 1928.
H.Z. Koşay, Türk Adlarına Dair Araştırma, Türk Yurdu, Şubat 1-27.
H.Zübeyr, Macar Musikisi, Türk Yurdu, Mart, 1928.
H.Z. Koşay, Mehter Musikisinin Avrupa Orduları Musikisine Tesiri, Harp Malul Gazileri Yayını, Mart 1967, S. 133.' .
Hamit Zübeyr, Anadolu'da Horoz Ağıtı, Türk Yurdu, Ağustos, 1928.
Hâmit Zübeyr Koşay, Define Arama Hastalığı, Ülkü, S.5, Mayıs 1947, s.9.
Hamit Zübeyr, Hacıbektaş Tekkesi, Türkiyat Mecmuası, Devlet Matbaası, İstanbul, 1926, C.2, s. 365-381, 8 levha.
H.Z. Koşay, Bektaşilik ve Hacı Bektaş Türbesi, Türk Etnografya Dergisi, S.X, Ankara, 1967, s. 19-26.
H.Z. Koşay, Finler'in Ulusal Ertegisi: Kalavala, Ülkü, S. 126, 1935.
H.Z. Koşay, Kazak - Kırgızların Halk Edebiyatı, Nilüfer; S. 73, Mayıs, 1952.
H.Z. Koşay, Miscellaeer, (Le lievre, le Serpin, la Corduite d'eau, la main,la corn, les Mosaiques de Clou, la coutume de casser des verres, L'Alambie) Melanger offert a Andre Varagnac, Paris, 1971, s. 499-505.
TARİH VE KÜLTÜR TARİHİ:
CzegIedy Karoly, (Tanıtan H.Z.Koşay) Göçebe Kavimlerin Doğudan Batıya Göçleri, Belleten, C. 35, S. 138, Nisan, 1971.
H.Z. Koşay, idil-Ural Bölgesindeki Türkler'in Menşei Hakkında, V.Türk Tarih Kongresi, II. Seksiyon, Ankara, 1971, S. 232-242.
H.Z. Koşay, Proto-Bulgarlar (Türk Bulgarlar), Türk Tarihinin Ana Hatları Eserinin Müsveddeleri (Türk Tarih Kurumu Teksir 1930)
H.Z. Koşay, Macarlar'ın Eski Tarihi, Türk Tarihinin Ana Hatları Eselerinin Müsveddeleri, Müsveddeleri (Türk Tarih Kurumu Teksir 1930)
Kossanyi Bela, (Tanıtan, H.Z. Koşay), XI- XII. Asırlarda Uz'lar ve Komanlar, Belleten, C. 8, S. 29, .Ankara, 1944.
Homan Balint, (Çeviren, H.Z. Koşay,)Szekely'liler, Belleten, e. 5, S.20, 1941, s. 598-606.
H.Z. Koşay, Macar Maarif Nazırı Homan Balint'in Berlin'deki Konferansı, Belleten, C. 5, S. 17-18, 1941, s. 171-172.
Hâmit Zübeyr, Türkler'in Bugüne Kadar Kullandığı Yazılar, Türk Yurdu, Eylül 1928.
Tolnai Vilmas ( Çeviren:Hâmit Zübeyr), Dil Yenileşmesine Dair, Türk Yurdu, S.26,s.17-32; S.27, s. 24-34;S.28, s.21-22.
Hermann Vary, (Tanıtan, H.Z. Koşay), Kuzey - Doğu Anadolu'da Kayalara HakkediImiş Eski Türk İşaretleri, Türk- Etnografya Dergisi,S. ll, s. 27-32.
H.Z. Koşay, Elamca - Türkçe Dil Akrabalığı (Almanca tercümesiyle), Çankaya Matbaası, 1937, 17 s.,
H.Z. Koşay, Atatürk'ün Tarih Görüşü Hakkında Düşünceler, Önasya Mecmuası, C.2, S.23, Ankara, 1967.
H.Z. Koşay, Cumhuriyet Devri Türk Arkeolojisi, Atatürk ve Doğu Anadolu'nun Ön Tarihi, Önasya Mecmuası, C. 5, S. 58, s. 20-21, Ankara, 1970,
H.Z. Koşay, Türk Runik Yazılarının Tarihi Daha Eskiye Gidiyor, Önasya Mecmuası,C. 6, S. 65. Ankara, 1971.
H.Z. Koşay, Anadolu, .Türk Kültürü, S.217, Aralık 1980,s.111-125.
Hâmit KoşaY, Sir Aurel Stein'in hayatı ve Eserleri, Türk Tarih Arkeologya Etnografya Dergisi, C. V, İstanbul 1949, s.257-259.
Hâmit Zübeyr Koşay, Türkçenin Dünya Dilleri Arasındaki Mevkii, Belleten, C.III, S.10, Nisan 1939, s. 363-376.
Hâmit Zübeyr Koşay, Ulusal Araştırmalar, Varlık C.7, S.133, 15 Ocak 1939, s. 31-32.
Hâmit Zübeyr Koşay, Yzı Kitap ve Kütüphaneler üzerine Düşünceler, Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, Ankara 1977, s. 1-6.
Hâmit Zübeyr Koşay, Ankara Arkeoloji ( Yeni adıyla Anadolu Medeniyetleri ) Müzesinin İlk Kuruluş Safhası ile İlgil
Anılar, Belleten, C.43, S.170, Nisan 1979, s.309-312.
MÜZELER:
H.Z. Koşay, Açık Hava Halk Müzeleri ve Türkiye'de Açık Hava Halk Müzesini Kurma İmkanı. Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1958, 48 s.
H.Z.Koşay, Ankara'da Bir Açık Hava Halk Müzesi Kurulabilir, Ankara Belediyesi Dergisi,
H.Z. Koşay,. Türk Halk Müzesi, Taşpınar, 1947, S. 152.
H.Z. Koşay, Halk Müzeleri, Yeni Bergama Gazetesi, S. 119, Nisan 1945.
H.Z. Koşay, Açık Hava Halk Müzesi, Önasya Mecmuası, C. 2, S. 21, Ankara, 1967.
H.Z. Koşay, Binicilik ve Nakil Vasıtaları Müzesi, Türk Etnografya Dergisi, S. 9, 1966, s. 33-46.
H.Z. Koşay, Uluslararası Halk Sa11;atları ve Ananeleri Komisyonu Planı, Topuz, S. 6-7, 1956.
Hamit Zübeyr, Tarihi Abidelerimizi Koruyalım, CHP Yayınlan, 1932.
Hamit Zübeyr, Reşid Galip ve Türk Müzeciliği, Çığır, S. 123, 1934.
H.Z. Koşay, Yeşil Tire'yi Tanıtan Emekli Müze Müdürü Faik Tokluoğlu, Türk Kültürü, S. 136~ 137, 138, Şubat, Mart, Nisan, 1974,s. 243-251.
H.Z. Koşay, Cumhuriyet Devrinde Türkiye Müzeleri, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Cumhuriyetin 50. Yılına Armağan, Ankara, 1973, s. 103-110.
ARŞİVCİLİK:
H.Z. Koşay, Arşiv Nedir?, Ankara Halkevi Müze ve Sergi Şubesi Neşriyatı, Devlet Basımevi, Ankara, 1936.
H.Z. Koşay, Devlet Arşivi, Arşivler ve Arşiv Kanunu, Önasya Mecmuası,C. 5, S. 55, s. 7-8.
KAZILAR:
. .
Hamit Zübeyr, Fidanlık - Ankara, Türk Tarih Arkeoloji ve Etnografya Dergisi, S. I. 1933, 8. 5 - 21.; III. Türk Tarih Kongresi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1943, s. 42-43.
Hâmit Zübeyr, Ahlatlıbel Hafriyatı, Türk Tarih Arkeologya Etnografya Dergisi, S. II, İstanbul 1934, s. 3-100.
H.Z. Koşay, Alacahöyük Hafriyatı ve 1936'daki Çalışma ve Keşiflere , Ait ilk Rapor, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1938, 189 s., 128 lev, (Almancası 1944 de yayımlandı).
H.Z. Koşay, Alacahöyük Kazısı 1937-1939'daki Çalışmalar ve Keşiflere Ait Rapor, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1951, 202 s., 201 lev., (Fransızca tercümesiyle birlikte).
H.Z. Koşay - Mahmut Akok, Alacahöyük Kazısı 1940-1948'deki Çalışmalar ve Keşiflere Ait Ilk Rapor, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1966, 230 s., 157 lev. (Almanca tercümesiyle birlikte).
Hamit Zübeyr Koşay - Mahmut Akok, Alacahoyük 1963-1967 Çalışmaları ve Keşiflerine Ait İlk Rapor, Türk Tarih Kurumu. Basımevi, Ankara, 1973, 119 s., 45 lev, (İngilizce tercümesiyle)
Hamit Zübeyr Koşay, A Great Discovery, Alacahöyük; The Illustrated London News, July 21, 1945, s. 78-81..
Hamit Zübeyr Koşay, Alacahöyük Klavuzu (Guide d'Alaca Höyük), Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayınlan, 1963.
H.Z. Koşay, Pazarlı Hafriyatı 1936-1938 Rapor, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 21 s.; 60 lev.
H.Z. Koşay, Les Fouilles de Pazarlı, BeIleten,S. 3, s.5-25, 1939.
H.Koşay,-J.Sperling, Kumtepe, (Çanakkale) Kazısı, 1934.
H.Z. Koşay, Truva'da Dört Yerleşme Yeri, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayınları, 1936.
H.Z. Koşay-Mahmut Akok, Büyük Güllücek Kazısı 1947-1949 Çalışmaları Hakkında Rapor, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1957, 49 s., 34 lev. (Almanca Tercümesiyle)
H.Z. Koşay, İdentites et diversites entre la prehistorie Balkanique d'aprı les fouilles effectueees a Alaca Höyük et a Güllücek, Romanya, Sinai' deki Collogium'da okunan Tebliğ, Temmuz 1962.
H.Z. Koşay - Mahmut Akok, Mahmatlar (Amasya) 1949 Definecilerin Açtığı Yerde Izlenimler, Belleten, C. 14, S. 48
H.Z. Koşay - Hermann Vary, Pulur (Erzurum) Kazısı 1960 Mevsimi Çalışmaları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1964, Atatürk Üniversitesi Yayınlan, 109 s., 110 lev. (Almanca tercümesiyle).
H.Z. Koşay - Hermann Vary, Güzelova (Tufanç) Kazısı 1961, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara 1967, Atatürk Üniversitesi Yayını, 54 s., 89 lev. (Almanca tercümesiyle)
Hamit Zübeyr Koşay, Ogüst (Augustus) Mabedi, Hacı Bayram Camii ve Türbesi Klavuzu, Maarif Vekaleti Basımevi, Ankara, 1956, 28 s.
H.Z. Koşay - Kemal Turfan, Karaz Kazısı Raporu 1942 Sondaj ve 1943 Kazısı, Belleten,' C. 23, S. 91, s. 349-384.
H.Z. Koşay, La Culture Aras - Karaz dam la geion de l'Euphrate el l'Expension de cette culture 1971 (Sofya'da Uluslararası AİESSE kongresinde' tebliğ).
H.Z. Koşay, Sakyol (Pulur - Tunceli), Orta Doğu Teknik Üniversitesi Keban Projesi Yayınları, 1968, 69, 70, 71 Yaz Çalışmaları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1974. .
H.Z. Koşay, Sakyol (Pulur) Tarih Öncesi Kazısı, VII. Türk Tarih Kongresi I. Seksiyon, s. 53-55.
H.Z. Koşay, Sakyol (Pulur), Pres de l'Euphrate Cronologie et relations, Actes du II. Congress International des Etudes du Sud- East Europeen, Athens, 7-13 Mai 1970, Athens 1972, s. 93-94.
H.Z.Koşay, Yeniköy, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Keban Projesi,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, s.
H.Koşay-Hakkı Gültekin, Foça, Türk Tarih Arkeologya Etnografya Dergisi, C.V, İstanbul 1949, s.16-26
Hâmit Zübeyr Koşay, Atatürk Kazıları, Türkiyemiz, S.11, Ekim 1973, s.5-8,
Hamit Zübeyr Koşay-M.E.Zarif Rrgun-Sadi Bayram- Erdoğan Tan, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti çağlarında Türk Kazı Tarihi, Ankara 2013, C.5, Türk Tarih Kurumu.
|