BEKTAŞİLİK ve MASONLUK
Doç.Dr. Bedri NOYAN ( Dedebaba) 1970
Strazburg'da yapılan Türkiyat Kongresi için hazırlanmış Bildiri metni
Bildiri metni , Bedri Noyan tararfından, 15.12.1971 tarihinde
Turgut Koca Baba Erenler vasıtasıyla
İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Emekli Müdürü ve Türkiye Büyük Locası Üstad-ı Muhteremi, 33 . En Muhterem Üstad Hayrullah Örs 'e
özel olarak gönderilmiştir.
Metin Sadi BAYRAM tarafından elektronik ortama aktarılırken, metinde dipnot olmadığından, dipnotlar ilave edilmiş, yazarın metnindeki bazı satırları da yayın olduğu için dipnota tarafımızdan taşınmıştır.
Bektaşiliğin Masonlukla hiç ilgisi yoktur. Konuyu ele alışımın nedeni, yayımlanmış kitaplardan okuduğum ve Mason-Bektaşi tanıdıklarımdan edindiğim bilgi sonucunun '' Masonik düşünce ve Ritüel bazı hususların Bektaşilikten alınmışcasına uygunluğu '' dur.
Masonlar da Hacı Bayram-ı Veli'nin bir şiirini ele alarak ve Mevlana'nın bazı beyitlerdeki teşbihlerine dayanarak onların da Masonik bir düşünce olduğu yolundaki bazı mülahazalar öne sürüyorlar. Bu ancak bir yakıştırmadır. Güzel ve doğru olan, iyi ve insanca olan her düşünce çeşitli din ve mezheplerde, çeşitli derneklerde elbet benzerlik gösterecektir. Müslüman dininde olan bir çok noktalar Hıristiyanlıkta da vardır. Bunlar değişmez ve zamanla değişmeyecek gibi esaslı noktalardır.
İlk zamanlarda ameli olan Masonluk ( yani: Gerçek duvarcı ve inşaatçıların bir derneği olan masonluk) sonradan meslek dışı kişilerin derneğe kabulü ile ( kabul edilmiş Masonluk ), fikri masonluk ( spekülatif masonluk ) haline gelmiştir. Başlangıçta yabancı meslek dışı kişiler az sayıda iken, zamanla bu bölümdekiler çoğalmış, hakim duruma geçmişlerdir. Böylece (inşa sanatı) yerini ( düşünce sanatı'na) bıraktı.deki Masonik hareketlerin tarihini bir kitap halinde yayımlamış bulunan Muhterem Kemalettin Apak Erenlerimizin verdiği bilgiler dikkate şayandır ( s. 226-228 ).
Buna göre: Masonluk tek insan olarak ve toplum olarak toplumun ilerlemesine hizmet eden bir kurumdur. Fikri ve sosyal yükselişini sağlar. Tolerans kendi nefsine ve karşısındakine saygı ile ve tam bir vicdan özgürlüğü düsturudur.
Her çeşit taassup ile savaşmak amaçlarıdır. Maddi varlıklar üzerine bir de insanlık mefhumuna yaraşır bir manevi varlık yapısı yükseltmek ve nefsi öğrenmek vazifedir. '' Aile'ye saygı, yursa sevgi ve gerektiğinde vatan için ölmek vazifedir. Masonluk Evren'in yapıcısı yüce mi'mar ( Sani'-i a'zam kâinat ) bulunduğuna ve bunun vahdetine inanır.
Sayın Kemalettin Apak'tan bunları okuyunca , Hacı Bektaş-ı Veli Hazretlerinin her hususu daha çok öncede bir insani ve ahlaki şekilde kurulmuş yolunu gözümün önüne getirdim.
Tamamen Batı Avrupa'ya dayanan bir meslek olan masonluk karşısında papazlar, bizde Bektaşiliğe cephe alan softalar gibi davranmışlardır. Hoş burada ististraden söyleyebilirim ki, bizim eski fütüvvet teşkilatımız Batı'nın Masonluğuna pek benzer idi. Örnek olmuş ve fikir vermiş olmaları bir ihtimaldir. Nitekim bugün bir din olarak kuruluşunu tamamlamış birkaç milyon olan Quaker'ler de bizim Bektaşilik esasatından çok mülhem olmuşlardır.
Masonluk hakkında en eski belgeler yaklaşık olarak 1427-1445 yılları arasında yazılmış olanlardır ki British Museum'da Krallar Kitaplığındadır. 1723 Anayasası masonluğu ırk, din, sınıf farkını kaldırarak ve onu üniversel bir hale getirerek, yeni bir şekil vermiştir. 33 dereceli Skoç Ritüeli 1876 yılında II.Friedrich tarafından öne sürülmüş ve konu yıllarca tartışılmış, nihayet 1880 yılında ilk defa Amerikan Charleston şehrinde 33 dereceli İskoç Ritüeli meydana gelmiştir.
1730'da Fransa'da kurulan masonluk, nihayet 1773'de kemale ermiş, Amerika'ya da geçmiştir. Amerikan İstiklal Beyannamesini, Fransız ihtilalini hazırlayanların çoğu mason idiler. Fransız ihtilalinin Hürriyet=Özgürlük, Musavvat =Eşitlik, Uhuvvet=Kardeşlik formülü de 1746 da masonlar tarafından ortaya atılmıştır. Bizim Meşrutiyet inkılabımızda bu formüle bir de Adalet sözü eklenmiştir.
Fransız İhtilalinin dünyaya saldığı liberalizm ve özgür düşünce doktrinleri Avrupa Masonluğunun Yayılmasını sağlamıştır. Böylece İsveç, Norveç, İspanya, Portekiz, İtalya, Almanya'da masonluk kurulmuştur. Rusya'da XVIII. Yüzyıl sonlarına doğru kurulmuş, 1825'de kapatılmış, ondan sonra gizli olarak devam etmiş ve hala etmektedir .
Masonluk genel olarak politika ile uğraşmaz.ve Kâinatın Ulu Yaratıcısı adı altında üstün ve yaratıcı kuvvetin varlığını, din kabul eder . 1877 Fransız Grand Orient'i Allah mefhumunu redetmiş ve dinsizliği masonluğun şartı olarak kabul etmiştir. Bunu dünyadaki diğer mason locaları kabul etmemiştir. Fransa'da siyasetle uğraşmamak konusu bir yana bırakılmış, hatta aksine siyasetle uğraşmak kaide haline getirilmiş ve Fransız Masonları lâik bir devlet sistemi kurmak için çalışmışlardır. Fakat sonunda 1910 yılında, Fransa'da dini inancı şart koşan İskoç Ritine bağlı Fransa Büyük Locası kurulmuştur.
Masonluk Teşkilatı dünyada milli bir maiyet taşır, ülke hakimiyeti esastır. Büyük Localar, milletlerarası hiçbir otoriteye bağlı değildir. Sadece masonik dostluk münasebetleri vardır.
Masonların eski tarihi belgelerinde: dostluğa, yaşa ve servete bakarak seçmeyiniz, denilirken sonraları, ehliyet ve yeterlilik bir yana bırakılmıştır..
York Anayasasında Allah'ı tanımak, Nuh'un koyduğu mukaddes babalık, insanlık, kardeşlik, ruhun ölümsüzlüğü prensiplerine inanmak, krala ve mesleğe sadakat, loca mensupları arasında yardımlaşma, loca kararlarına itaat, hakıszlık etmemek, borca başvurulmaması gibi prensipleri vardır. S. 19
Kendi belgelerine göre masonluğun menşei Mısır'dadır Sonraları İslamlığın dan masonluğa etkisi olmuştur ( s.20) ve böylece Orta Çağdan günümüze gelen düşünce ve etkilerle gelişmiştir. Başta mesleki bir kuruluş karakterinde olan masonluk ( operatif masonluk ), sonradan fikri masonluk haline gelmiştir. Gerçek yapıcılarla, asılzade ve feodal yetki sahipleri bir araya gelmişlerdir. Ahlak Prensipleri yine devam etmiştir. Yenilik XVIII. Yüzyıl başlarında olmuştur..
Masonluk bilgi, san'at ve ahlaka mücerret ve müsbet ilme dayanır. Gaye değil olgunluğa götürücü yoldur, vasıtadır. Bunda tefekkür ve zekanın,bunlarla elde edilen yaratıcı kudretin; tek insanı olduğu kadar, toplumları da yükseltici ve mutluluğa ulaştırıcı dimağı, ruhi, fikri çabaların rolü ve önemi vardır.
Rahmetli meslektaş Dr. Sadrettin Hattuza ile, kollarımızda Hakk'a ana kadar süren görüşmelerimizde bu konularda çok konuşmuş idik. Fakir'e masonluk konusunda Fransızca birkaç eser de lütfetmişlerdi. Kendileri 33 dereceli bir mason, aynı zamanda Bektaşi idiler. Masonluk müsbet bilgiyi, Bektaşilik karakteri yükseltir. Yani birincisinde bilim, Bektaşilikte de irfan elde edilir. Her birisi ayrı ayrı iyidir, derlerdi.
Bu O'nun fikridir. Bazı Bektaşiler ''ayrıca masonluğa girmenin gereği yoktur '' diye düşünürler. Buna karşılık bu derneğe girmiş Bektaşi kardeşlerimiz de vardır. Bu bir gönül ve istek işidir. Bektaşilikte insan ve düşünce ve özgürlüğüne büyük bir yer verilmiş olduğuna göre isteyen girer, isteyen girmez. Fakat, Fakir'in bildiğim, daha ziyade mason olduktan sonra Bektaşiliğe gelmiş olanlardır. Bektaşilikte gönüllerini daha iyi doyurmakta olduklarındandır.
Lantoine, La Franc-maçonnerie Ecossainse en France, La Rite Ecossais Ancien et acccepte adlı masonluğa dair büyük kitabında ( s.172 ve devamında ) şöyle diyor:
Art Royal adı altında tanınan masonluk, faydalı olmak bakımından birleşmiş insanların cem'iyetleridir. Gayesi münhasıran felsefe, tetebbu'a , ahlak yayımı, ve iyilik yapmaktır. Her mason bilmecburiye mu'tekid, büyüğüne sadık, vatanına bağlı, kanunlara uyar olacaktır.
Loca'da dini ve siyasi tartışmaları körüklemek veya açmak yasaktır, bunlar prensiplere de aykırıdır.
İngiltere'de hükümdarı devirmek amacıyla gizli bir teşekkül halinde kurulan masonluk, sonradan bazı değişikliklerle devam etmiştir. 1801'dde Birleşik Amerika'da çalışmaya başlayan masonlar, Türkiye'de 1909 yılında teşkilat kurdular. Yine Albert Lantoine'ın kitabında ( s. 273 ), çeşitli prensipler sayılırken şunlar yazılmış :
Masonluk universal biraderlik müessesi olup menşe'ini insan cemiyetinin beşiğinden almıştır. Bütün gerçek masonlar, vatanını ne olursa olsun, arz üzerindeki bir ailenin kardeşlerinden başka bir şey değildir.
Buradaki maddelerin altıncısında da ''gerçek masonun birinci görevi vatanına sadakattır '' deniliyor. 274. sayfada ise; Masonluk her millet, ırk ve akidete insanlara açıktır. Her şekilde cehaletle mücadeleyi hedef tutmuştur. Burası bir mekteptir ve program şöylece hulasa edileblir. Kendi memleketinin kanunlarına uymak, şerefle yaşamak, dalaletle hareket etmek, hemcinslerini sevmek ( Aimer son semblable), durmaksızın insanlığın mutluluğuna ve rahatlığına çalışmak. Bunlardan başka: Birlik halinde kalmak ve istiklali sağlamak gerektir.
276. sayfada tam bir ahenkle yegane ve kafi olan filozıfik, ahlaki ve insaniyetpervarane ahkama erişmek amacıyla calışmak, cümlesi var.
Bütün bunların, uygulamada böyle olup-olmadığı üzerinde duracak değilim. Şu cümleleri dikkatlice okuyunca üzerinde müsbet veya menfi bir düşünce ile durulacak noktalar vardır.
Süleyman Külçe'nin Türkiye'de Masonluk adlı ufak kitabında, masonluğun Türkiye'de 1717 'de Üçüncü Sultan Ahmet zamanında kurulduğu, ilk locanın Galata'da Perşembe Pazarı'nda Arap Camii civarında açıldığı, kaydı vardır ( s. 10 ). Bu Loca 1800'de kapatılmış, Kırım Muharebesi münasebetiyle 1855'de tekrar açılmış, bundan az önce 1852'de Koca Reşid Paşa buraya intisap etmişti. 1856'da Fransızlar da bir loca açmışlar, Sultan II. Abdğülhamid bunları kapattırmış, 1909 da tekrar açılmışlardır ver Türkiye Meşrık-ı Azamlığı kurulmuş, Talat Paşa, Doktor Besim Ömer Paşa,, Meşrutiyet Devrinde de Bektaşi babalarından Mehmed Ali baba Üstad-ı Azamlığa seçilmişlerdir. Daha sonra da Prof. Dr. Mim Kemal (Öke) olmuştur ( s. 11-12)
Masonlukta 33 derece , Bektaşilikte de daha az olmakla beraber dereceler vardır . Talip, Muhib, Derviş, Baba, Halife Baba, Dedebaba gibi.. Her ikisinde de derece ve mertebe alınışlarında bir merasim vardır. Masonlar toplantı yerlerine Loca, mahfil, mabet isimlerini verirler; Bektaşiler merasim yerlerine meydan derler . Masonlar mensuplarını derecelerine göre doğu, batı, kuzey ve güney taraflarına oturturlar. Bektaşilikte, her derece arasında kıdem sırasıyla oturulur.
Giriş töreni her ikisinde de vardır. Masonluğa alınana '' Nur ve ziya verme'' törenine karşılık, Bektaşilikte aynı düşünce '' Çerağ Uyarma '' ile başlar ve '' Can uyandırma '' ikrar töreni ile devam eder.
Masonların Üstad, Birinci Nazır, İkinci Nazır denilen üç amirleri ile merasim yaptıkları gibi, Bektaşiler de Mürşid, Rehber, Kefil vardır. Ayrıca Allah, Muhammed , Ali diye bir üçleme remzi vardır.
Masonlar kendilerinden olmayana harici, Bektaşiler ise zahir veya harici derler. Masonlar birbirlerine birader, Bektaşiler ise Can kardeş derler.
Fakirin bunlara ekleyecek bir cümlesi var. Bektaşilik kökü tamamen Türk olan bir kuruluştur. Muhib, olgunlaştıkça din ve millet farkını siler, çok geniş bir toleransla hümanist karakter alır. Bektaşilik yüzyıllarca bu yönden fonksiyonunu mükemmelen icra etmiştir. Arap ve Acem'in Türk halkına din ve dil yoluyla baskı yapmağa yeltenmesine karşı direniş bunu da başarmıştır.
Bir de bu yolun, menfaat ile hiçbir ilişiği olmadığıdır. Merasim ve sairelerde benzerliklerin bir bölümü rastlantıdır. Aslında bunların doğudan aktarılmış olmasının da rolü vardır.
Bektaşilikte talip, bir hükümdar bile olsa önce muhib olur ve her derecenin hizmetlerini görerek mertebe alır. Her derecede kalış süresi kişisel yaraşırlık ( şahsi liyakat) iledir. Uzun veya kısa da olabilir. Derece seçimle ve toplumun isteğiyle verilir. Masonlukta ise; bir insana servet ve mevkiine göre doğrudan doğruya üst dereceler verildiği görülmektedir.
Bektaşilikte kadına da yer verilmiştir. Masonlarda ise kadınlar Localara alınmazlar. Amerika'da yayımlanan Life Dergisindeki bir makalede yine kocaları mason kadınlara ait bazı faaliyetlerin varlığı gösteriliyordu . Bunların Rainbow Girls Job's Daughhters, Order of the Eastern, Daughters of Nile adları altında toplandıkları görülüyor. Demek masonlar da bu eksiklerini bu şekilde düzeltme çalışmaları başlamıştır.
Yukarıda bahsettiğim Life Dergisindeki makalede güzel bir şema ile Skoç Ritindeki 33 dereceye karşılık, York Ritinde aşağıdan yukarıya :
1.Entered Apprentice,
2.Fellowcraft,
3.Master,
4.Mark master,
5.Past Master ( Virtual ),
6.Most Excellent Master,
7.Royal Arch Mason,
8.Order of the Red Cross,
9.Order of Knights of Malta,
10.Order Knights Templer olarak 10 derece vardır. Her birinin kendilerine ait amblemleri vardır.
Rahmetli Haydar Rifat Bey'in masonluk adındaki kitabı da okunmağa değer. Bu konu hakkında lehte-alayhte çok kitaplar çıkmıştır. İsteyenlerin bunlardan daha fazla bilgi edinmeleri mümkündür. Son yıllarda Dünyada ve Türkiye'de Masonluk , 1965 de basılmıştır. Masonluk bu Meçhul adlı kitap Matilda Sakar tarafından dilimize çevrilerek yayınlanmıştır. Cevad Rif'at Atılhan'ın ise alehte bir çok kitapları vardır. 1950'de yayımlanmış olan M. Raif Oğan'ın Bütün Gizli Talimatlara Göre Türkiye'de Masonluk, kitabı vardır. 1968 Nisan'ında Tarihte ve Günümüzde Masonluk adı ile Paul ¦Neudan'dan Semih Tiryakioğlu'nun çevrisi bir ¦.
8 Mart 1962 tarihinde Yeni İstiklal adlı haftalık bir dergide masonluğun mahiyeti hakkında Selamet Locası mensubu İ.N. adlı bir zatın yazısı yayımlanmıştır Bu yazıda şöyle deniliyordu :
Müessesenin hissiyatına hitabeden merasimi ve bir nev'i esrar perdesiyle muhat bulunması da en mühim cazibelerden birini teşkil eylemiştir. Filhakika masonluk muhtelif içtimai müesseselerin haiz olduğu cazibeleri nefsinde toplamakla beraber o müesseselerin noksanlarından da mümkün mertebe kurtulmaya çalışmış bir teşkilattır. Bir çok merasimle muhat olması itibarıyla dinlerin, esrarengizliği ve derecelere inkisamı ile tarikatların; din, mezhep, ırk, cins, tabiyet, fikir, meslek farklarına bakılmaması itibarıyla da insaniyetperver cemiyetlerin cazibelerini toplamış olan masonluk, diğer taraftan dinin tahakkümünden, tarkatın ihmal eden ilhamperverliğinden ve milli duyguyu körleten mezhebliliğinden de kendini koruyabilmiştir ki, masonluk teşkilatının asıl kuvveti de bu vasıflarıdır.
Burada hatalı bir düşünce vardır. Gizliliğin çekiciliği doğrudur; fakat her gizliliğin altında kötülük, bir habaset arayanların saldırısını üzerine çektirir.
Masonluğun her taftan bir özellik alarak bunları bir arada yoğurması, onların iyi taraflarını alıp eksik taraflarını almamış olması fikri genel olarak söylenilemez. Bir de tarikatın aklı ihmal eden ilham-perverliğinden ve milli duyguyu körleten geniş mezhepliliğinden de kendisini koruyabilmiştir, sözü yanlıştır. Eski tarikatlar akla, bilakis çok değer vermişlerdir; fakat onu çıkarlarını düşünen akıl ve sonunu ve aslını düşünen akıl diye ikiye ayrılmış ve çıkarlarını düşünen aklı makbul saymamıştır ( Akl-ımiaş ve akl-ı miad ).
Hele milli duyguyu körleten tabiri sadece yanlış değil, büyük bir bilgisizlik örneğidir. Zira, mesela Bektaşilik, milli duyguyu körletmez. Körletme bir yana, aksine milli duyguyu yaratma, onu ayakta tutma, Türk kitlenin mili benliği korumayı gaye edinmiş, ibadete kadar milli dili sokmuş bir müessese idi. Türkiye'de en yaygın bir tasavvuf teşkilatı olması dolayısyla yazının yazarı İ.N. Bey'in bunu bilmemesine imkan yoktur. Böyle yazmasına bir sebep aramak gerekir.
Mukayese yapmak gerekirse: Kökü dışarıda olmaması, islami bir yol olup ilim sahibi olmayı başta sayan bir inanç ve düşünüşün mümessili bulunması, uydurmalara yer vermeyip realiteye dayanması gibi yönleri göz önünde tutularak Bektaşilik ve Masonluğu karşılaştırmak akla uygun olur
Masonlar çalışmalarını bir zaman da Bektaşi babaları üzerinde toplamışlar, onları içlerine almışlardı. Mason Localarına girmiş bazı Baba'ların fotoğrafları da vardır.
Sayın Kemalettin Apak'ın Ana Çizgileriyle Türkiye'de Masonluk Tarihi kitabında 114.sayfada Ankara'da 48 nolu Cumhuriyet Mahfili'nin 15 kasım 1925 senesinde kuruluşundan bahsedilirken, kurucuları arasında Ahmet Rıza Baba adı geçiyor. Sayfa 115'de ''gecesini ve gündüzünü mahfilin hizmetlerine vakfetmiş olan Cemil Hamdi Baba biraderimizin tebessümü eksilmeyen nurlu yüzü hala hatırımdan çıkmaz'' , deniliyor. Sayfa 171 de ise : 33 derece verilenler arasında Baba Kurbangil'in adı geçmektedir. Sayfa 187'de Ankara'da 1951 yılında kurulmuş bulunan Kurtuluş Tekâmül Yüksek Mahfili Reisleri arasında Sayın Veteriner Cevat Akkerman Bey Dostumun adı geçmektedir. Sayfa 201'de aynı zatın Ankara Büyük Locası 9 Temmuz 1955'de ki seçimlerinde Büyük Birinci nazır seçildiğini, sayfa 203 de Türkiye Büyük Locasının Daimi Büyük Heyeti arasında yine Büyük Birinci Nazır olarak adı geçer. Bu zat da tanınmış Bektaşilerdendir.
Yine aynı kitapta, s.69'da Temmuz 1909'da yapılan Büyük Maşrık seçimi sonucunu verrken, vazifedarlar arasında, Büyük Birinci Nazırlığa Doktor Miralay Mehmed Ali Baba'nın adını kaydediyor. Aynı isim, kitabın 84. sayfasında iki defa geçmektedir. Şöyleki ; İki numaralı Muhibban-ı Hürriyet Mahfilinin 28 haziran 1909'da İstanbul'da kuruluşu anlatılırken, bu mahfilin ilk Üstadı Doktor Mehmed Ali Baba birader idi, deniliyor. Bu zatın masonluğa girişi 1872 yılında olmuştur ve 33 dereceye kadar yükselmiştir. Cevat Rif'at Atılhan, mason üniformalı bir fotoğrafı yayımlanmıştır .
Cevat Rif'at Atılhan 1958'de baskısını yaptığı '' İğneli Fıçı '' adlı kitabında, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu'ndan naklen bir yazı almış. Bu yazıda Masonluktan söz ediliyor. Bu ara şöyle deniliyor :
¦ Osmanlı memleketinde öteden beri hilafet düşmanlığı ile şöhret salmış ve müsamaha, eşitlik, hürriyet aramış bazı eski kurulların ileri gelenleri ile temasa girdiler. Yani Bektaşiler, Melamiler, Mevlevilerle kaynaştılar. Kısa bir zamanda Mevlevi, Melami ve Bektaşi olan bir çok vezirler, iki müşir ( mareşal ), elçilerden üç-beşi, sayısız hakim, avukat, muharrir, sair ve muallim masonluğu kabul ettiler. Mesela; Selanik'teki Vatan ve Hürriyet Cemiyetlerinin ilk üyelerinden olan Bursalı Tahir Melami idi. Şeyhülislam Hayri ( Ürgüplü ), Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Filizof Rıza Tevfik , Kazım Nami Beyler hem mason hem Bektaşi idiler. Talat Paşa masondu ve bal gibi de Bektaşi idi. Süleyman Askeri, Vehip Paşa, Mülazım Atıf ( Şemsi Paşa'yı vuran ), Resneli Kolağası Niyazi, Binbaşı Eyyup Sabri ( Ohri ), Üsküp'te Albay Galip ( sonradan Paşa ), Köprülü'nün meşhur Süleyman Ağası ve daha diğerleri, Avni Bey (Paşa), Gevgili'de Ömer Fevzi Mardin hem Bektaşi hem de masondular.
Drama ve Kavala teşkilatını kuranlardan Hüseyin Paşazade Nazif Süleyman, Agah, Rıza, Tahir Paşazade Mehmed Beyler masondular. Talat ( Paşa ) Bey'i Bektaşiliğe ve masonluğa sokan Nazif Süleyman Bey'dir. Edirne Teşkilatını kuranlar da İsmet ( İnönü ), Kazım Karabekir (Paşa), Seyfi Bey ( Paşa ), ve Hüseyin Kadri oldular. Seyfi Paşa ile Kazım Karabekir hem mason hem Bektaşi idiler ( s.126).
Yukarıda arz etmiştim, çalışmalarını Bektaşi Babaları üzerine toplamışlardı. Bir Bektaşi Babasının Masonluktan alacağı veya onun masonluğa vereceği nedir ? Burada bunu münakaşa edecek değilim. Yalnız genel olarak bir tek noktayı işaret etmekle yetineceğim.
Masonluk-esası ideal öyle olmamakla beraber- herkesin bir menfaat umarak girdiği bir teşekkül haline gelmiştir. Bugün kendileriyle görüştüğüm samimi birkaç mason zevat bu hususu itiraf etmekte ve bundan hiç memnun olmadıklarını açıkça söylemektedirler.
Bu, yola girenler için böyle olduğu gibi, bizatihi müessese içinde de aynı şekil almıştır. Onlar da kendilerine menfaati, yardım alacak kimseleri aralarına almak gayretine düşmüşlerdir. Haydi bu da hoş görülsün. Lakin içlerinde yeni aldıkları bu kimselere kendilerine sağlayacağı menfaatin büyüklüğüne göre dereceler vererek almaları zayıf noktalarıdır. Faraza zengin bir tüccar, bir vali, bir kral hemen ilk girişte yukarı derecelerde, hatta en üst derece ile alınabilir. Bunun bir çok örnekleri vardır . Bektaşilerde ise istekli, ister halktan biri olsun ister devrin hükümdarı olsun ilk mertebeye alınır, Muhib olur. Muhtelif hizmetler görür. Ondan sonra sırasıyla ve töreniyle dervişlik ve diğer mertebelere yücelebilir. Yani birden bire bir üst dereceye atlamak yoktur. Yalnız kişiler arasında kabiliyet, istidat bakımından bu dereceleri alma zamanları farklı olabilir . layık olan kısa bir sürede derece alabilir. Bir başkası da uzun süre aynı mertebede kalabilir . Daha sonraları yola giren bir kimse, çok önceleri girmiş bir kardeşinden evvel Derviş, baba olabilir ve bu konuda ne talip, ne de intisap ettiği müessese tarafından bir menfaat düşüncesi asla yoktur. İşte bir tek noktada Masonluk ve Bektaşilik arasında yapılacak bir mukayesede ibreyi Bektaşilik lehine çevirir. Zaten gönüllerini orada doyuramayıp sonradan Bektaşiliğe ikrar veren Masonların sayısı da küçümsenmeyecek derecededir.
İlave etmek isterim ki; Bektaşilikten nasip almış birkaç Padişahtan hiç birisine Babalık derecesi bile verilmemiştir. Ahi olan Orhan Gazi ve Sultan Murat Şeyhlik makamında olmuşlardır. Fakat Bektaşi olmuşları içinde irşad makamına getirilmiş Osmanlı Padişahı yoktur.
IX. derece törenlerinde şöyle konuşulur : Sizi biz çağırmadık, siz kendiliğinizden geldiniz. Çalışmalarımızın ifa ve tamamlanması için kemiyet sayı çokluğu önemizdir. Bize sebatlı ve sözünün eri insanlar lazımdır.
Bu husus, Bektaşiliğe birinci derecesi olan Muhiblik töreninde Talibe isteğiyle gelip-gelmediğini sormaya benzer ve '' gelme geleme, dönme dönme '' denilişinin anlamını taşıyor.
Dünyada ve Türkiye'de Masonluk adında 1965 de yayımlanmış olan kitapta, Türkiye'de Masonluk bölümünde ( s. 294 ) aynen şöyle denilmektedir :
Masonluğa esas teşkil eden şark efsaneleri ile gelişiminin ortasında bulunan Anadolu çeşitli görüşlerin beşiği olmuş, her türlü akım, kendi tesirini Anadolu'da göstermiştir. Bu sebepledir ki, mesela Mevlana'da, Hacı Bayram-ı Veli de mason umdelerine uygun deyişler bulanlar vardır. Masonik bünyeler içinde biçimlenmiş Ahiler, kemankeşler belki de Türkiye'deki masonluğun ilk temelleri kabul edilir .
Aynı yazıda Hazreti. Mevlana'nın
Gene gel ! gene gel !
Her ne isen gene gel !
İster Kâfir ol,
İster Mecusi,
İster puta tapan ol, gene gel ,
Bizim dergâhımız umutsuzluk dergâhı değildir.
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da, yine gel ! , diye başlayan dörtlüğü ile Hacı Bayram-ı Veli'nin :
Şakirtler taş yonarlar,
Yonup üstada sunarlar,
Çalabın adını anarlar,
O taşın her paresinde, diyen şiirini masonik irşat örnekleri saymaktadırlar.
Eskiden beri Anadolu'da çeşitli kuruluşlar içinde, çeşitli adlar altında masonlarla müşterek düşünceler, inanışlardan bir çoğu bulunmuş olabilir. Yukarıda arz etmiştim. İyi esaslar birbirlerine zıt inanışlarda bile müşterek olabilir. Bu arada Doğu yollarının bazı umdeleri masonlukta da görülebilir. Zaten bunu Doğu'dan aldıkları söylenirse de pek yanlış olmaz.
Masonların XXII. Derece çalışma rehberinde hatip şöyle konuşur: Kimisi der ki, Allah bir nurdur; kimisi der ki Allah bir ruhtur. Bazıları da Allah'ın bir hakikat veya adalet olduğunu, bazıları da Allah'ın Aşk olduğunu söylerler. Biz burada Allah sa'y ( çalışma )'dır diyoruz. Zira kâinattaki muvazeneyi ve ahengi temine çalışan hudutsuz kuvvete O'nun tesirini görmekteyiz .
Buna Muhterem Reis de şunu katar: Bizim bugün Allah adına kurmak istediğimiz ma'bed şudur : Labore est orare- çalışmak ibadettir.
Bektaşilikte de yolun esasları arasında en başta gelen koşul '' ilim'' ve bundan sonra ''hilim ''= yumuşak huyluluk, hoşgörürlülük , alçakgönüllülük gelmektedir. Bilim ile çalışkanlık beraber giden hususlardır. Çalışmak görevini ifa etmek ibadet sayılmaktadır. Bu noktada da benzerlik vardır.
Bir noktaya dokunmak isterim. Bektaşilerin renkler ve kokular, sayılar üzerinde bazı inançları vardır. Bu konuda da masonlarda bazı inançları vardır. Bunlara göz atalım:
Evrenin iki bölümünün özel renkleri var: Ak ve Kara. Gök Tanrı Ak ve mavi, yağız yer kara'dır. Mekezi ise hemen her zaman kırmızıdır. Türkmenlerde halk kara çadırda, eşraf ak çadırda, beyler kızıl çadırda otururlardı.
Dede Korkut kitabında okuduğumuz bir öykü bize ,oğlu olanların ak, kızı olanların kara, oğlu ve kızı olanların kızıl çadıra alındıklarını yazıyor.
Ak ve kara, Türkmen için eksik renktir, bunların bir ölçü içinde kaynaşıp olgunlaşmasından kemâl halinde olan renk, yani kırmızı doğar. Kırmızı renk Türkmen'e göre ideal renktir. Ülküdeki Alma'nın kızı olması bu kökten geliyor .
Karakeçili, Kızılkeçili, Akkoyunlu, Karakoyunlu gibi kabile ve aşiret adları vardır. Bir de Gök Baba, Yer Ana sayılırdı . Vatana Anavatan denmesi, denizin kaplamadığı toprak bölüme Kara adının verilmesi de bu eski düşünceye uymaktadır.
Türk Medeniyyeti Tarihi'nde ( s.32) Ziya Gökalp şöyle der:
Dört cihetin timsallerinden biri de dört renktir. Şarkın rengi gök, cenubun kızıl, garbın ak, şimalin karadır.Şemanın dört manevi hakanı bu renklerle ifade olunmuştur. Şarkta Gökhan, cenupta Kızılhan, garta Akhan, Şimalde Karahan¦
İslamlıktan sonra da bu gelenek sürmüştür. Eski yazmalarda '' Elvan-ı pençe-i Al-i aba '' diye kayıt vardır. Buna göre beyaz renk Hz. Muhammed'e, siyah Hz.Fatıma'ya, koyu yeşil ve koyu kırmızı Hz. Ali'ye, pek hafif yeşil ve hafif sarı Hz. Hasan'a ve açık yeşil ile pembe renkler İmam Hüseyin'e ait sayılırlar.
Hz. Muhammed Cuma günleri yeşil; savaşta siyah; öteki günlerde beyaz sarık taşırdı. Hz. Ali savaşta kırmızı, bunun dışında beyaz sarık taşırdı.
Kâbe örtüsü Selçuklular zamanında beyaz, sonra yeşil olmuştur. Abbasoğulları zamanında siyah olmuştur.
Bektaşi ve Alevi kadınların özellikle köylerde- başlarında, alınlarındaki çeki'lerin renkleri bazı anlamlara gelir: Yeşil çekiler Alevilerde Ocakzâde kadınlarından olduğunu, Bektaşilerde Mürşit Bacısı olduğunu; yeşil ve kırmızı ise Ocakzâde veya Mürşit bacısı ve evli olduğunu; beyaz çekiler bâkire olduğunu, beyaz ve yeşil Ocakzâde veya Mürşit kızı ve bakire olduğunu gösterir. Şiyah çekiler, matem rengi olup, kemâl ifadesidir.
Bunlardan başka pembe renk Hz. Hüseyin sevgisi, açık sarı kız sembolü olarak kullanılır ( Sarı kız efsanesi apayrı bir konudur )..
Kadın şehre yalnız inerse kıvraklarını tersine giyer. Bu yanında erkeği olmadığını gösterir. Görenler yardıma ihtiyacı olursa hemen koşarlar.
Masonlarda da sayı ve renkler üzerinde durulmuştur. 3,5,7 gibi sayılar var. Üç mason basit bir loca, beş mason tam bir loca, yedi mason ise mükemmel bir loca teşkil ederler. Üstad, Birinci ve İkinci Nazırlara '' Üçler '' denilir. Kâtip ve Hatip ile beşler olurlar, bu beş kişiye '' Envâr=Işıklar '' denilir. Üçler, beşler, yediler¦ sözcükleri Bektaşi gülbanklarında daima geçer. Bektaşilere de '' ışıklar '', '' ışık taifesi '' denildiği bilinmektedir. Bu isimde Anadolu'da çok köy vardır.
İskoç Riti dört büyük gruba bölünmüştür. Mavi kordonlular, Kırmızı, siyah ve beyaz kordonlular.
Maviler 1-3 dereceli sembolik Localardır. Mavi renk gökün ve masonun maharet sahibi olmak istediğini niteleyecek, ilk üç derecedeki durumunu şartlandıracak toleransın rengidir.
Kırmızılar 4-18 dereceye kadar olanların rengidir. Rose Croix'ları teşvik eden fedâkârlığın sembolü bir renktir .
Siyahlar; Törenle yola gelmiş kimse, çabaların boşa gittiğini fedakârlık ve şevkinin faydasız olduğunu zannedince, ona çöken hüzün sembolüdür. Bu renk 19-30 dereceye kadar mason gruplarının Aeropajlar veya Kolejliler- Konseylilerdir.
Beyazlar; İnitation'un doruğuna erişen masonun rahatlığını, huzurunu temsil eder. Bunların işi 31 derece için Yüksek Haysiyet Divânı, 32 derece için Konsistvar , 33 derece için Yüksek ŞÃ»ra'dır .
Bektaşiler; mavi rengi giymezler. Bu renk Muaviye ve Yezit kullanmış. Kezâ boza içmezlermiş, bunu da Muaviye yapmış ve içermiş diye¦ Bu âdetler özellikle Arnavutluk taraflarında vardır. Anadolu'da pek duymadım.
Sayılara gelince; hepsi üzerindeki Bektaşi düşünüşünü yazsam söz uzar. Üç sayısını ele alıyorum. Bektaşilikte Allah- Muhammed- Ali üçlemesi var. Bir de eline- diline-beline formülü var. Bu üç nesneye hâkim ol demektir ( Bu üç söz Arap harfleriyle yazılışında baş harfleri '' Edep '' sözcüğünü meydana getirir ki, bu iç nesneye hâkim olan kişi edepli kişidir). Keza; Mürid-Rehber- Mürşid, yani ( yola giren, yol gösteren, uyaran ) üçlüsü var.
Bir de insan terbiyesinde ( evde aile terbiyesi- okulda öğretmen terbiyesi- işinde Amir terbiyesi ) var. Eskiler bu sonuncuya değer verirlerdi. Bir çırağın iyi bir usta elinde, bir memurun iyi bir amir elinde iyileşeceğini söylerdi.
Masonlar da bu sayıya değer verirler. Toplantılarına başlarken, bitirirken, vuruşta, alkışta, yürüyüşte üç sayısını kullanırlar. Eskiler bunu, yaratılış-hayat-ölüm olarak ele almışlarsa da yeniler; geçmiş zaman- şimdiki hâl- gelecek zaman olarak ele alırlar.
3-5-7-9-12-72 gibi sayılar masonluk törenlerinde de yer alıyor. Birinci derece çalışma rehberinde şöyle bir cümle var: Bir Locanın tam ve mükemmel olabilmesi için onu üçlerşin sevk ve idare, beşlerin tenvir ve yedilerin ikmal etmesi lâzımdır.
Bektaşilerde üçler, Allah-Muhammed-Ali; Muhammed-Ali- Fatıma; Ali, Hasan, Hüseyin'dir.
Masonlarda XXXI.derece üyelerinin meydana getirdiği Yüksek Haysiyet Divanı yetmiş iki kişiyi aşamaz. Bu sayı Bektaşilikten çok önemlidir. Bektaşiliğin esaslı noktalarından biri olan Kerbelâ faciası şehitleri olarak adları sayılan yetmiş iki kişidir. Bütün gülbanklarda bu yetmiş iki Kerbelâ şehidine dûa edilir, adları anılır.
Masonlarda beş sayısının önemi eski duvarcılık, mimarlıktan gelmedir. Eski büyük mabed, katedral gibi yapıların inşasında bu yapıları beş esaslı temel noktası üzerine kurulmuşlardır. Bu beş noktaya '' Landmarks'' denirdi.
Bektaşilikte yedi sayısı üzerinde duruluş nedenleri çoktur. Hz. Muhammed'in Hz. Ali'ye:
- Ya Ali !.. Sende bulunan yedi sıfat toplu olarak başkasında bulunamaz. Kimse sana bizde vardı diyemez, demesi bu sayıya verilen önemlerin nedenidir. Gök kuşağının ( Fatma Ana Kuşağı ) yedi renkli olması, renklerin genel olarak yedi tane olması, Kur'an'ın özü sayılan Fatiha Suresi'nin yedi âyet olması ( bu sureye Seb-al-mesani de derler ), haftanın yedi gün olması, kutsal kitaplara göre yerler ve göklerin yedi kat olması, ve yedi iklim yaratılması, yıldızların yedi olması, insan boynunda 7 kemik bulunması, tasavvufta insan-ı kâmil sembolü olan '' Nay''ın yedi deliği bulunması , ve insan başında yedi delik bulunması ( yedi delikli tokmak.. ) bu konuya örneklerdir.
Yedi Terkeli ( dilimli ) tâc ve çıkıntılı Palheng Taşı kullanılması da burada kaydedilebilir.
Masonlarda da 23. derecesinin ( Chef du Tabernacle) erkânında Pek Muhterem Amir Şövalye'nin konuşmasında şöyle bir cümle vardır : Yedi sayısı bütün esatiri theogonie İlâhiyat ta bütün sembolizmalarda mukaddes bir rakamdır. Yedi seyyare gerçek masonu tanıtan yedi fazileti tasvir eder. İman, yani sonsuzluğa karşı duyulan incizab ( güneş ) ile, ümit ( ay ) ile şefkât ( Zühre ) ile, bütün engellere karşı gelen irade kuvveti ( Merih ) ile tedbir ve ihtiyat ( Utrait ) ile, iffet ve namus ( Zuhal) ile, adalet ( müşteri ) ile temsil olunur .
Keza yedi renk musikinin yedi sesine uyar. Renk, masonlarda 27. derecede görülüyor. Bu derecede üç önemli renk vardır. Beyaz, kırmızı, siyah, Bunlar sırasıyla iffet, itaat, fakirliği temsil eder .
On iki sayısına gelince ; on iki imam gibi Bektaşiliğin esas ve büyük inanç ve sevgisi üzerinde toplanmış olan Hz. Muhammed ve Hz.Ali'nin soyundan gelenler var. Bu sayıya altın zincir denilir. Başa giyilen tac ( Hüseyni Tac ) da on iki dilimlidir.Teslim taşı olarak boyunda taşınan taş da on iki çıkıntılıdır. Aylar on ikidir, burçlar on iki ( Lâ İlâh-e İllâllâh '' Tanrıdan başka tapacak yoktur''- Muhammed Resulullah '' Muhammed Tanrı elçisidir '' Ali bin Ebu Talib '' Ebu Talibin oğlu Ali'' Emir-el mü'minin '' inanmışların başbuğu '' Şah-ı velâyet-penâh '' dayanağımız Tanrı ermişlerinin başı '', anlamlarındaki Arapça cümleler on iki harflidir. Hâl-i i'tidâlde iken gece ve gündüz on ikişer saattir, Hz. Muhammed'e Akabe'de ensardan ( yani Medinelilerden on iki kişi bi'at etti ve peygamber bu on iki kişiyi nakipliğe atadı). İnsanın sırt bölümündeki on iki vertebra vardır. 12 post, 12 hizmet vardır.
Masonlara göre 12 sayısı 3,4 ve 5 sayılarının toplamı olarak meydana geldiğinden önemlidir. Bir de onikigen denilen şekil de Fisagor'a göre geometri bilgisinin en önemli şekillerden biridir.
Bektaşilik ve masonluk konusunda bir etüt hazırlamış olan dostum Dr. Avni Karabece, bu yazısında Hz. Peygamber zamanında da kapalı çalışan dernekler bulunduğunu, güven ve doğruluk prensiplerini korumak amacında çalıştıklarını kaydediyorlar.
Sonradan Hz. Muhammed'in birinci ve ikinci Akabe bey'atlarinde, Medineliler'den güvenilir kimseleri bir çeşit tahlif töreni ile yemin ettirerek bu yola aldıklarını söylüyorlar.
Hz. Ali'nin de, Hz. Muhammed'den en yüce mertebeyi aldığını, vefatlarına yakın günlerde '' Ashab-ı Sûffe '' meclis toplantılarına Hz. Ali'yi vekil atadığını söyleyen Dr. Karabece, mescitte imamet yapan Ebubekr'e karşılık Hz. Ali'nin kapalı Ashâb-ı Sûffe '' toplantılarına başkanlık ettiğini ve Ebubekr dahil Ömer, Osman ve diğerlerinin onun irşadına nail olmayı yadırgamadıklarını da yazmaktadır.
Bu kapalı derneğe dahil olmayanlardan başta Muaviye mel'un olmak üzere Peygamber soyunu çekemeyenlerin birleşmesiyle İslâm'da ilk ikilik ortaya konmuştu. Yani şeri'atcılar ile kapalı yol erbabı arasında bir ayrılık olmuştu.
İhvan-üs-suffe denilen bu kapalı dernek mensuplarına, sonradan İhvân-üs-safâ denildiğini yazn Dr. Karabece zamanla Müslüman Türkler arsında bulunan '' Ahi '' adı ile devam ettiğini, bunların da çırak, kalfa, ustalık gibi zümrelerle ameli=operatif bir bölüm ve bunlarv arsından yetenek gösterenlerin de işin felsefesi ile uğraşarak afaki=spekülatif dereceleri kazandıklarını söylüyorlar.
Dr. Karacebe yazısına devamla şöyle demektedir: Bir süre sonra Horasan Erenleri adı altında yine bunları görüyoruz. Zamanla Hallac, Cüneyd, Şibli, Bayezıd Bistami gibi olgun insanlar yetiştirmiştir. Hatta Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Bacc gibi büyük kişiler de bunlar arasından yetişmiştir. XIII:yüzyıl ortalarında Anadolu'ya göç eden Hacı Bektaş Veli de bunlardan idi. Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey de Ahi idi. Ahi Şeyhi Şeyh Edebali'nin kızı ile evli idi. Oğlu Orhan Gazi ve onu oğlu Murad da ahi idiler. Daimi bir ordu teşkili fikrini Hacı Bektaş Veli hazretlerinden aldılar. Yeniçeri Ağası deyimi '' Yeniçeri Ahisi '' sözünden çevrilmedir. Murad Gazi, Ahi Şeyhi olup, bunu padişahlığına üstün tutmuştur.
Mağrur ve içkiye düşkün Bayezıt I, Ahiliğe alınmamıştır. Ahi olan kardeşi Yakup Çelebi'yi boğdurması da onu Osmanlılarda ilk kardeş katili diye tanıtmıştır.
Bu etütten de anlaşılan şudur ki; doğunun insanı olgunlaştırıcı dernekleri zamanla Batıyı etkilemiş; uygarlık konusunda bunların rolü görülerek Batılılar tarafından benimsenmiştir. İslamın kapalı İhvan-üs-safa, Ahilik ve sonradan Ahiliği eriterek onun yerin tutan ve ondan daha geniş bir ¦ Bektaşilik, Batıda çeşitli adlar altında uygulanmıştır. Düşünüş, inanış, törenlerindeki davranışları ile birlikte¦
Ek olarak kaydetmek istediğim iki nokta daha vardır. Bahai diye bir din var ki, bunlar İran'da Babi adıyla başlayan bir hareketin sonu meydana ¦¦ takibata uğrayınca Suriye ¦. Nihayet Amerika'ya gittiler. Bunlar ortaya yeni bir şey getirmemişler, inanış ve düşünüşlerinde de hemen hemen Bektaşilikte ne varsa hepsini almışlardır.
Bir de Qoaker'ler var '' Trembleures '' İngiltere ve Amerika'da başlayan bu ( secte religieuse) XVII. Yüzyılda kurulmuştu. Bugün Amerika'da üç milyondan fazlaca mensubu bulunan bir dindir. Kardeşlik havası içinde sade yaşamayı, ibadet ve diğer bütün hususlarda sadeliği, doğruluğu ele almışlardır. İnsan öldürmeyi ve bunun sonucu harbi sevmezler.
Bugünki Amerikan başkanı Nixon da hepiniz bilirsiniz ki Kızılderili- yani Asyalı kökten gelme bir Quaker'dir.
Bunların ahlak ve erkanı da hemen hemen bizim Bektaşiliğimizde alınmıştır.
Bu iki noktaya bu kadarcık dokunmakla yetiniyorum .( Dr. Bedri Noyan )
|
DİPNOT : Operatif Masonluk
Dünyada ve Türkiye'de Masonluk, s. 45.
Sayın Bedri Noyan burada yanılıyor. Masonluk din olmayıp, Kainatın Ulu Mimarı veya Evrenin Ulu Mimarı,= Tanrı= Allah
Rab= Evrenin yaratıcısı Allah anlamındadır.
Spekülatif Masonluk
Okuma
Çırak, kalfa, üstad, 4-14 Olgunlaşma atölyesi, 15-18 Şapirt, 22-30 Aeropaj, 31 Haysiyet Divanı, 32 Yüksek Danışma Divanı, 33 Yüksek ŞÃ»ra.
Sayın Noyan yanılmaktadır.Amerika'da uygulandığı görülmüştür. Ancak Türkiye'de bazı zorunluluklar, yurt dışı uzun süreli seyahat, veya mucbir sebepler gösterilerek En Muhterem Üstadın talimatıyla bazı derecelerin tevcih edildiği görülür.
Life, 4 February 1957, Busy-Brotherly Word of Freemasonry, s. 38-47.
Bu kitabın sonunda; bu eser, Masonluk konusuna çok yakinen vâkıf buluan bir grup yazar tarafından kaleme alınmıştır, kaydı vardır.
Burada fotokopi silikliği nedeniyle okunamayan kısa biğr kısım vardır.
İ.N.; Türkiye'de Masonluğun Mahiyeti Nedir ? Yeni İstiklal, Haftalık Dergi, 8 Mart 1962, S.64, s.2. Yazar Selâmet Locası mensubudur.
Şimdiki adı Kurtuluş Olgunlaşma Atölyesi, Cevat Akkerman 1995 tarihinde Ebedi Doğuya intikal etmiştir.
Mehmet Ali Ayni
Cevat Rif'at Atlıhan; Kendi Vesikalarına Göre Masonluk Nedir ? s.18
Gazeteci
Hayri ( Ürgüplü ), Evkaf Nazırlığı da yapmış, İlk Evkâf Mektebi ile ilk Evkaf Müzesi'ni 1913de hizmete sokmuştur. Oğlu Suat Hayri Ürgüplü, 1964'de Bağımsız olarak Adalet partisinden aday olmuş ve Başbakan olmuştur.
Meşhur şiar,
Sadrazam, Ermeniler tarafından şehit edilmiştir.
Bilinen tek örnek, Padişah V. Murad'a tevcih edilen 18 derecedir. Bir de tarihçi , Türk Tarih Kurumu As Başkanı Prof.Dr. Enver Ziya Karal'a benzer uygulama yapıldığını duymuştum.
Masonlukta da aynı usul uygulanır. Arada fark yoktur. 33 dereceden bazıları bütün üyelere eşit olarak tevcihle verilir. 5,6,7,8,10,11,12,13,16,17,19,20,21,23,24,25,26,28, gibi.
Doğru bir yaklaşım. Haçlılar, Anadolu'ya geldiklerinde Ahi ve Bektaşi kültürü ile karşılaştılar. Bunları şövalyelik ruhu ile birleştirerek, bütün dünyaya masonluk adıyla filizlendirdiler. Aslında ; İspanya'daki Kurtuba Endülüs Emevi Devleti zamanında, Grekçeden Arapçaya bir çok eser tercüme edilmişti. Kurtuba kütüphanelerinde bunları okuyan ve Latinceye çeviren orientalistler, Haçlı Seferleri ile gelen bilgilerde ellerine ulaşınca bunları da birleştirdiler ve aydınlanma- Rönesans ve Reform hareketleri doğdu. İşte bunlardan biri de Ahilik kültüründen aldıkları kardeşlik, masonluk olarak dünyaya sunuldu. İçine Tevrattan da bazı efsaneleri içine alarak beynelmilel hale getirdiler.
Sadi BAYRAM; Hacı Bayram-ı Veli ve Tarihe Bağlılık, I. Hacı Bayram-ı Veli Sempozyumu Bildirileri, 8-9 Mart 1990, Ankara Valiliği Kültür Müdürlüğü, Türk Hava Kurumu Basımevi, Ankara, 1991, s. 32-36.
Dünyada ve Türkiye'de Masonluk, İstanbul 1965, s.213.
Sadi BAYRAM; Ahiliğe Genel Bakış, Ahlâk ve Hoşgörü, Erdem, Türklerde Hoşgörü Özel Sayısı II. C.8., S.23, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara, Ocak 1996, s.583-598,
Vaktiyle Hilmi Ziya Ülken Bey, Mihrap Dergisi'nde ( S.316) bu konu hakkında bilgi vermiştir.
Türk kültüründe ; Gök her zaman erkek ruhunu yansıtır, yeryüzü ise, ürün verme, çoğalmanın sembolü olan anayı remzeder.
Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk'e ilham veren, O'nun ilk hars = Kültür Müdürü ( o zaman daha bakanlık yoktu ) Büyük Türk Bilgini, Milliyetçiliğin umdelerini koyan Ziya Gökalp, Diyarbakırlı olup, masondur.
Şark= Doğu, Cenup= Güney, Garp= Batı, Şimal = Kuzey
Okan Işın, Renklerin sembolizması, Etiler Aeropajı, 1996 s.??????????,
Sadi Bayram; Vakıflar Genel Müdürlüğünde Bulunan 1682 Tarihli Silsile-nâme, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Vakıfbank Kültür Hizmeti, Ankara 2000, s. 7
Kâbe örtüsü için bakınız : Sadi BAYRAM; The Kaaba Cloth, İstanbul Shereton Magazin, s.6, Nisan 1983, Ünitek Matbaası, İstanbul, s.13-15.Sadi BAYRAM; Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde Bulunan Kendinden Desenli İki Kumaş, Vakıflar Dergisi, S.XV, Önder Matbaası, Ankara, 1981, s.139-156
Sadi BAYRAM; Kendinden Desenli ve Üzeri Yazılı Kumaşların Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde Bulunan İki Örneği, II.Milletlerarası Türkoloji Kongresi, İstanbul 24-29 Eylül 1979,
Yemeni
Olgunlaşma ve Şapirt Atelyesi mensupları
Yüksek Danışma Divânı
31-32 ve 33 dereceler idari derecelerdir. 30. derecede bir mason artık kâmil insan sıfatını taşır. Her türlü şeylerden arınmıştır.
Muzikte esas notalarda 7 adettir.
Dünyada ve Türkiye'de Masonluk, İstanbul 1965, s.214.
A.g.e.s.216.
Ahlik konusunda bakınız: Sadi BAYRAM; An Ahi Genealogy, Comite International D'Etudes Pre-Ottomanes et Ottomanes VIII. Symposium, Minnesota August 14-19, 1988.; Sadi BAYRAM; Türklerde Esnaf Teşkilâtı: Ahilik ve Loncalar, Milli Kültür, Temmuz 1977, Ongun Kardeşler Matbaası, Ankara, s.48-52.; Sadi BAYRAM; Ahilik, Ahi Dost, S.1, Ekim 1990, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Vakfı Ankara Şubesi Yayınları, Kültür Ofset Matbaası, Ankara, s.15-18;Sadi BAYRAM; Vakıfların Esnaf ve Sanatkar Açısından Önemi, Devlet Esnaf ve Sanatkarı Koruyucu ve Destekleyici Tedbirleri Alır, Anayasa Madde 173 Semineri, Bursa 5-6 Mayıs 1986, s.1-23. ; www.sadibayram.com/ Ahlik bölümüne bakınız.
Bir kelime okunamadı
Bir satır fotokopide silik çıkmıştır. Okunamadı.
Birkaç kelime okunamadı.
|